Avrupa şehirleri gözlem yazılarımın bugün sonuncusunu yazıyorum. Avrupa’da başkent denilince belki de ilk akla gelen şehirdir Paris. Modanın başkentidir, ‘Özgürlük, eşitlik, kardeşlik’ sloganının haykırıldığı ilk yerdir Paris. Açıkçası turumuza katılan insanların en çok merak ettiği şehirdi Paris.
Yıllar önce 2007 yılında bir Fransa ziyaretimizde Fransız rehberimiz ülkede artan Müslüman nüfusun yakın gelecekte Fransa için bir tehdit oluşturacağını söylemişti. Hemen hepsi Müslüman olan bir grupta cesaretli ve kendinden emin bir söylemdi bu. Laik sistemin ne kadar vazgeçilmez bir sistem olduğunu şu örnekle açıklamıştı. Ben ve eşim çalışıyoruz ve tek çocuğumuz var. İki kişi devlete vergi ödeyerek üç kişi hizmet alıyoruz. Fakat Cezayir’den gelen ve kendi inancı doğrultusunda dört kadınla evlenen bir adamı düşünün. Bu dört kadından da dörder çocuğu olsun. Burada İslami inançla yaşayan azınlık eşlerinin çalışmasını uygun görmezler. Yani bu evde tek kişi çalışırken eğer laiklik olmazsa 16 çocuk,4 kadın ve bir adam toplam 21 kişi tek kişinin ödediği vergiden geriye hizmet almaya hak kazanır. Bu eşit değildir, adil değildir diye saptadığında İslamiyet konusunda en hassas grup üyeleri bile karşı argüman geliştirmekte zorlanmıştı.
Belki o ziyaretimizde belki başka bir Avrupa ziyaretimizde şöyle bir gelecek tahmini oluşturulmuştu. 2050 yılında başta Viyana, Paris ve Alman şehirleri birçok Avrupa kentinde Müslümanlar çoğunluk olacak. Bu bir tehlike midir tartışılabilir fakat bu kişilerin çoğunluğunun siyasal islamcı olması sadece Avrupa’yı değil tüm dünyayı tehdit eder. Bu da gerçek bir tehlikedir.
Paris’in ışıltıları için sabırsızlanan tur üyeleri Paris’e Ressamlar Tepesi tarafından girdiğimizde sanki modernliği ile tanınan bir dünya şehrine değil de Orta Doğu ya da Kuzey Afrika’da bir kente girmiş izlenimi yaşadılar. Sokaklarda siyahiler çoğunluktu demekten çok daha fazlasıydı. Dükkanların hemen hemen hepsi helal yemek satmakla kendilerini öne çıkarmaya çalışıyordu. Geleneksel ülke kıyafetleri satan yerler, berberler nerede olduğunuzu karıştırmanıza yetecek kadar kafanızı karıştırabiliyordu. Ve sokakların kirliliği. Avrupa’da tek bir çöp yerde bulamazsın söylemi gerçek olsaydı, burası gerçekten Avrupa olamazdı.
Zaman zaman Fransa’da kitle olaylarında yaşanılan yağmalar, araba yakmaları haberlerde izlediğimde Avrupa’nın göbeğinde buna nasıl izin verilir anlamakta zorlanıyordum. Ama belli ki Paris’in bazı bölgeleri Avrupa’dan koparılmıştı.
Son yirmi yılda batıya doğru yoğunlaşan büyük bir göç dalgası var. Bu göç dalgası ülkemiz için de birçok tehlikeyi beraberinde getiriyor. Kuralların çok daha iyi uygulandığı bu ülkelerde bile göçmenlerin ülkeye entegrasyonu bu kadar zorken ve en ufak bir toplumsal olayda yıkım yaşanıyorken, ülkemizde bir an önce göçmenlerin entegrasyonuna yönelik somut adımlar atılmalı. Büyük şehirlere göç eden aynı ülkenin vatandaşları bile on yıllar boyunca şehirlere entegre olmayı başaramamışken, farklı ülkelerden gelen bu kişilerin entegrasyon sorunları üç beş yıl öncesi popüler söylemi ile asıl beka meselesidir. Ülkemizin bir an önce bu bütünleşmeyi sağlayacak somut projeler üretmelidir. Sadece göçmenlerin ülke vatandaşları tarafından kabulü değil aynı zamanda göç edenlerin de yeni geldikleri yerin yaşantısına uyum sağlayacak önlem ve koşullar oluşturulmalıdır.
Ellerinize sağlık Çok doğru
Türkiye tam bir çöplük oldu