Tarihin en büyük devletlerinden olan Roma İmparatorluğunun en tartışmalı ve şaşırtıcı figürlerinden biri, imparatorluğun üçüncü hükümdarı olan Caligula’dır. MS 37-41 yılları arasında hüküm süren ve savurganlığı, tuhaflığı, ahlaksızlığı, acımasızlığı ve despotluğuyla bilinen Caligula, muhafızları tarafından öldürülmüştür.
Caligula takma adının anlamı küçük asker sandaletiydi ve üniformasının bir parçası olarak giydiği küçük asker sandaletinden gelmekteydi. Bu ismi ona askerler vermişti. Askerler, annesi tarafından minyatür askeri üniforma ve sandalet giydirilip silah kuşatılan küçük prensi görmekten çok keyif alıyorlardı.
Caligula, "Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar bütün dünya" tarafından takdir edilen ilk imparator olarak tasvir edilir. Yine Suetonius'un anlattığına göre saltanatının ilk üç ayında yüz altmış binden fazla hayvan kurban edildi. Philo, Caligula'nın ilk yedi aylık yönetimini tamamen mutluluk dolu olarak tasvir eder. İmparator olduktan sonra Caligula’nın oldukça sık banyo yapması, çok içmesi ve cinsel ilişkiye girmesi nedeniyle virüs kaptığı iddia edilir. Söylendiğine göre bütün imparatorluk çok üzülmüş ve Caligula'nın ıstırabına ortak olmuştu. Tarihçi Philo bunun onun saltanatının dönüm noktası olduğuna dikkat çeker. Modern tarihçilerin var sayımlarına göre bu fiziksel rahatsızlık daha sonraları akıl hastalığına yol açmıştır. 39 yılında Konsülleri senatoya danışmadan görevden uzaklaştırmış ve birkaç senatörü arabasının yanında resmi kıyafetleriyle koşmaya zorlayarak halkın önünde küçük düşürmüştür. Bu nokta da hayatının akışı, Romalılarca "bebeğimiz" ve "yıldızımız" diye selamlanan genç bir adamdan despot bir tirana doğru dikkat çekici biçimde değişir.
Suetonius, onun her üç kız kardeşiyle olan ensest ilişkilerini, seks alemlerinde yüksek dereceden Senato üyelerinin karılarını en yüksek teklifi verenlere satmasını, kuzeyde yaptığı gülünç askeri faaliyetleri ve onun gece güneşin doğmasını emrederek sarayının koridorlarında dolaşma alışkanlığını anlatır.
Hızlı anlamına gelen Incitatus, Caligula’nın en sevdiği atının adıydı. 18 seyis bu atla ilgileniyordu ve altın yapraklarla karıştırılmış yulafla besleniyordu. Fildişinden yemliği olan, mermerden bir ahıra ve mor battaniyelerle birlikte kıymetli taşlarla süslü bir tasmaya sahip olan İncitatus’u Caligula konsül yapmayı planlıyordu. Incitatus, bazen İmparatorla akşam yemeği yemesi için önemli birisi olarak davet ediliyor ve evin tüm hizmetlileri bir misafir gibi onu ağırlıyorlardı. Daha da ileri giderek Caligula, atını tüm tanrıların bir bileşimi ilan etti ve bir çeşit tapınma sağladı.
Barret gibi revizyonist tarihçiler "Caligula: Gücün yozlaşması" (Yale, 1990), adlı eserde Caligula'nın olumsuz portresini sorgulamışlardır. Caligula'nın Incitatus'a karşı davranışları, bir delilik kanıtından ziyade Senato ile alay etme ve kızdırma olarak kabul edilebilir.
Bundan iki bin yıl önce belki beyin zarı iltihabından belki despotluğundan bir kral atını konsül yapacak kadar pervasızlaşmıştı. Ya bugün? Hiçbir ön seçim yapılmadan önümüze konulan aday listeleri bizleri hangi İncitatus’u başkan, meclis üyesi yapmayı seçmekten başka bir seçenek sunmakta mıdır? Birinin şöförü, diğerinin asker arkadaşı, berikinin okul arkadaşı bu demokrasi denilen lafta özgürlük sisteminde bizlere alternatif seçim hakkı tanınmadan yapılan adaylardır.
A partisi B partisi değil. Tüm partilerin başkan, belediye meclis üye aday listelerini inceleyin. Görün bakalım lakabı hızlı olan nice İncitatus’lar bizlerden oy alarak fildişi yemlikli mermer ahırlarda kıymetli taşlarla süslü tasmaları ile mor (Sözde asaletin rengi) battaniyeleri ile görev almayı beklemekteler.
Demokrasi, kötülerin elinde çoğunluğun diktasında dönüşüyor; çoğulcu demokrasi ise nispeten daha çok görüşten temsiliyeti sağlayacaktır. Bize dayatılan seçmek zorunda kalmak demokrasi oyunu oynamaktan başka bir şey değil maalesef. Yeni bir yol, ahlaklı insanlar lazım. O da eğitimden geçiyor. Ahlaklı, vicdanlı bireyler yetiştirilmeli, ‘ben’ olup ‘biz’ diyebilmeli. Kendini gerçekleştirebilmiş bireylerden oluşan toplumlar ‘biz’ diyebilir. Özetle ‘eğitim şart’ …
Parti kralıkları Türkiyenin en büyük demokrasi sorunudur.
Sözde Demokrasi
Şimdilerde hepsi �ncitatus olmanın hakkını veriyorlar. Ve asla utanmıyorlar yüz kalmamış
TARİH’i sevebilse ,okuyabilse,DERS alabilse idik……………