Avrupa Yakası Dizisinin popüler olduğu dönemlerde evhamlı yapıya sahip, sıradan bir durumda heyecanlan her kişi kendini hatalı bir şekilde ‘Panik atak’ hastasıyım diye tanımlamaya başladı. Daha sonra daha da yüklüsü geldi. Biraz mutlu olan, biraz coşkusu çok insanlar kendini ‘ben bipolar mıyım?’ diye sorgulamaya ya da tanıtmaya başladı. Bugünlerde ise yeni moda ilişkilerde partnerini, eşini narsist olmakla itham etmek. Bu bazen kendi anne ve babalarına karşı da bir etiket olabiliyor. Narsist bir anne ya da babayla büyüdüm değerlendirmeleri.
Aslında Narsisizm psikiyatri tanı sınıflandırma kitabı DSM’de 10 kişilik özelliğinden biri. Hepimiz bu on kişilik özelliğinden bir kısmını parçalar halinde taşıyor olabiliyoruz. Adı üstünde özellik. Bozukluk diyebilmek için toplu kriterlerin bir arada olması gerekir.
Narsisizm Freud’a göre ikiye ayrılıyor. Primer narsisizm hepimizin hayatını sürdürebilmesi için bir gereklilik aslında. Hepimiz narsisistik duygular ve yaşamda kalma iç güdüsüyle hayata geliyoruz. Bir bebek düşünün. Önceliği kendi hayatına vermese ve gece yarısı acıktığında ‘ya annem bugün çok yoruldu, bu gece onu uyandırmayayım’ dese bebeğin yaşama şansı kalmaz. Bunun yerine hayatın merkezine kendini koyarak, yaşama tutunmak için avazı çıktığı kadar bağırır. Hayat akışı içerisinde de bazen bir bebek gibi bencil olmak hakkımızken, bazen medeni olmak ve sosyalleşmek bencil beklentilerden uzak olmamızı gerektiriyor.
Atatürk’ün bir ulusun yitirilmiş gururunu kurtarmayı kendi iç dünyasında kurtarıcı olma güdüleri ile birleştirince yapıcı yönde narsisizm ortaya çıkıyor ve bir ulus esaretten kurtuluyor. Diğer yandan kendi iç dünyasında yıkıcı güdülerle harekete geçen Hitler gibi yıkıcı narsistler, kendinden olmayanlara yaşama şansı vermeme saplantıları yüzünden milyonların ölümüne sebep olabiliyor.
2000’li yılların en önemli meselelerinden birini medya, sosyal medya ve biz ruhsal sağlık çalışanlarının kolaylaştırdığını düşünüyorum. Yeni bin yılın başlamasıyla iyimserlik, istemek ve güvenmekle her şeyin elde edilebileceği yanılgısı kitlelere empoze dildi. Ebeveynler çocuklarını bu mottolarla yetiştirmeye özendirildi. Bunları gerçekleştirmenin mutlu birey olmanın temeli olduğu iddia edildi.
Oysa çalışmalar göstermiş ki dünyada iyimserler düşünüldüğü gibi uzun değil, kısa yaşıyorlar. Diğer taraftan kendine güven duygusunun kutsal hale getirilmesi geçerli olsaydı, kendine en fazla güvenen kişiler genelde ağır psikiyatrik ataklar geçiren manik hastalar, şizofrenik kişiler, toplumun baş belası antisosyal kişilik bozuklukları ve gerçek narsist kişilerde bulunduğu için bu kişiler en sağlıklı, en topluma faydalı kişiler olurlardı. Aşırı güven duygusuna sahip olan bireyler, kendilerinde olmayan özelliklere sahipmiş gibi hisseder, kendilerinde olan özellikleri abartarak yaşarlar. Bu kişiler özgüven patlamaları sebebiyle işler kötüye gittiğinde de başkalarını acımasızca suçlar, sorumluluğu asla kendilerine almazlar. Son 25 yılda maalesef toplum böyle kişileri özendirdi, anne babalar böyle çocuklar yetiştirmeye yönlendirildiler.
Peki değerli olan ne? Toplumda artık herkesin birbirini narsist olmakla itham ettiği tutumlardan kurtulmanın yolu ne? Toplumun diğer bir teknolojik hastalığı dikkat eksikliğini göz önüne alarak, bu hafta yazımı çok daha uzatmadan herkes okuyup bitirebilsin diye burada sonlandırıyorum. Gerisi haftaya. Eşitlikçi, beraber zorlukları aşabileceğimiz bir hafta olması dileğiyle.
Ne değerli tespitler hocam, elinize sağlık, kalemize kuvvet gelsin hep
Kaleminize sağlık, devamını merak ediyorum…
Hocam o kadar güzel anlatmışsınız ki kaleminize ve yüreğinize sağlık
Teşekkür ederim Aybars'cım
Çok güzel bir örnekle ne güzel anlamışsınız