Protesto göreceli olarak bir olaya ve duruma karşı aksi yönde tepki göstermektir. Genellikle bu tepki gösterme biçimi, muhalif görüşü sözle ifade etme yanında o görüşü toplumsallaştırma ve bir grupla birlikte ifade etme karakteri de taşıyabilir. Bundaki amaç kamuoyu nezdinde sesini daha çok duyurabilmek ve yönetime karşı daha etkili bir duruş sergileyebilmektir.
Protesto batılı toplumlarda daha yaygındır ve hoşgörü ile karşılanır. Bu sebeple birçok ödül gecesinde sanatçılar bir duruş göstererek topluma öncülük etmek, bir aktivizm başlatmaya gayret ederler. Bizim de giderek bataklığına düştüğümüz Orta Doğu coğrafyasında ise protesto çift taraflı öfke barındırır. Protesto edilen kişi değil kral, cumhurbaşkanı, sıradan bir ilçenin belediye başkanı, kaymakamı olsa dahi protestoyu burnunuzdan getirmek için tüm otoritelerini kullanırlar. Soma’daki maden faciasında yaşanılan tepkiyi hatırlayın. Acılı maden işçisi ağzını açtığında devletin yetkilisi tarafından ulu orta dayak yemiş, dayak atan ödüllendirilirken protesto eden işçinin başına gelmeyen kalmamıştı.
Diğer taraftan Orta Doğu’da protestolar daha şiddet içerebilir. Hatırlarsınız Irak’ta ABD Başkanı Bush’u protesto etmek için bir gazeteci başkana ayakkabısını fırlatmıştı ki Bush ondan beklenmeyen bir çeviklikle artık protesto değil saldırı olarak tanımlayabileceğimiz eylemden yara almadan kurtulmuştu. Bizim tarafta protestolar çift taraflı bıçak gibidir. Her an öfkeye dönüşebilir.
Bu yıl bunun dramatik örneğini en iyi erkek oyuncu dalında Oscar ödülünü kazanan İrlanda’lı Cillian Murphy yaşattı bizlere. Oscar ödülü kazandığı Oppenheimer isimli filmin galasında İngiltere Prensi Harry’i ellerini cebinde karşılayarak bir ulusun yüzyıllık öyküsü olan tavrını tüm dünyanın gözü önünde tekrarladı. Neden tekrarladı diyorum çünkü bu protest tutum daha önce kraliçe Elizabeth karşısında İrlanda rugby milli takım oyuncusu Ronan O’Gara tarafından gerçekleştirilmişti. 2009 yılında verilen bir resepsiyonda kraliçenin karşısında elleri cebinde fotoğrafı ile dünya basınında gündem olmayı başarmış, 15 yıl sonra Oscar’lı oyuncunun ilham kaynağı olmuş ve tüm dünyaya 1920’li yıllarda İrlanda’da yaşanılan İngiliz zulmünün hatırlatıcısı olmuştur.
Oscar ödüllü Murphy’nin memleketi Cork şehri, İngiltere’ye karşı başlatılan Bağımsızlık savaşının Belfast ve Dublin’le birlikte üç merkezinden biridir. Bağımsızlık mücadelesinin sembol ismi Michael Collins de Cork’ludur ve 1922’de öldürülmüştür. Şehir 1920 Aralık ayında İngiliz kuvvetlerince yakılıp, yıkılmıştır.
28 Nisan 1921’de bir kamu duyurusu İngilizlerin ne kadar gaddarlaşabileceğinin bir delili olmuştur. Aynı zamanda Türk düşmanlığı ile bilinen dönemin başbakanı David Llyod George duyurduğu fermanında elleri cebinde gezen bir İrlandalının potansiyel olarak cebinde bir tabanca taşıyabileceğini ve bu sebeple elleri cepte gezmenin yasaklanmasını buyurmuştu. Bu saçma fermana uymayanların cezası ise sokak ortasında vurularak öldürülmekti. Acımasızca sokak ortasında öldürülen, asılarak idam edilen insanlar İrlanda tarihinin bir parçası olmuşlardır.
Buraya bana ilginç gelen bir ara notu da eklemeliyim. Her gün çeşitli ortamlarda defalarca yeni tanıştığımız insanlarla el sıkışıyoruz. Bunun nereden köken aldığını hiç düşündünüz mü? El sıkışmak eski dönemlerde bir nevi elimde silah taşımıyorum demenin bir göstergesi imiş. El sıkışarak iki taraf da ellerinin boş olduğunu bir anlamda birbirlerine kanıtlıyorlarmış.
Llyod George’un Türk düşmanlığının temelinde İrlanda düşmanlığı ve zamanında İrlanda halkına kıtlık döneminde büyük destek olan Osmanlı’nın tutumunun payı var mıdır bilemeyiz. Ama bildiğimiz yüzyıl sonrasında bile caniler, faşistler, insanlık düşmanları nefretle anılmaya ve protesto edilmeye devam ediliyorlar.
28 Mayıs 2013 tarihinde Taksim Gezi Parkı için hazırlanan kentsel gelişim planını batılı şekilde protesto etmek için toplanan insanlar, emniyet güçlerinin doğulu protestoya karşı duruş tutumuyla, şiddetle karşılaştıklarında olaylar halka halka yayılmış, 11 kişi hayatını yitirmişti.
Zaman her şeyin yargıcı. Üzerinden 11 yıl geçse de hala canımızı yakan olaylar siyasi kimliklerce tartışılsa da eminim yüzyıl sonra taşlar yerine oturacak ve tarih herkesi hak ettiği şekilde yargılayacak. Protestonun hak olduğu, protesto etmenin illa yıkıcı bir eyleme dönüşmediği zamanlarda yaşayabilmek dileklerimle mutlu bir Pazar günü diliyorum.
Çok güzel bir yazı olmuş.bence her toplumun kendi asilerine ihtiyacı var.tesekkurler.
Aydınlatıcı ve akıcı yazınız için teşekürler hocam. Çocuklar inanın inanın çocuklar Güzel günler göreceğiz güneşli günler Motorları maviliklere süreceğiz Güzel günler göreceğiz güneşli günler
Dün, yani iktidar öncesi herşeye karşı olanlar ve dini de kalkan olarak kullananlar şimdi kendilerinin halkı kul olarak gören tavrına karşı olanlara karşılar.. Demek ki; ben olursam doğru farklı,sen olursan farklı.. Aslında gerçek doğru bilimsel ortak akılda gizlidir diye düşünüyorum.. Aynen Atatürk'ün eğer birgün "fikirlerin bilim karşısında ters düşerse doğru olan bilimdir "dediği gibi Sevgilerimle..