Çoğu birey, sırf uyum sağlamak adına istemediği kalıplara giriyor. Peki ne için? Toplum bünyesinde barındırdığı her bireyi bir kalıba koymak ister. Bu kalıplara uymayan kişileri ise onaylamaz ve dışlar. Dışlanmak istemeyen ve onaylanma ihtiyacı hisseden birey ise uyum sağlamaya çalışır. Uyum sağlamak uğruna kendi kimliğini kaybeden bir birey, gitgide kendine yabancılaşır ve insanın kendi olamaması bir mutsuzluk sebebidir. Bu durumda toplum, uyumlu ama mutsuz bireyler yaratmış olur. Bir süre sonra asla sorgulamayan, düşünmeyen ve kopyala- yapıştır hayatlar yaşayan bireyler çıkar ortaya. Herkesin evlenmesi ve çocuk sahibi olması beklenir mesela... Seçtiğimiz veya seçmediğimiz dinler/ inançlar üzerinden yargılanırız. Topluma aykırı gelen bir giyim tarzı bile o kişinin kabul görmemesi için yeterlidir. Oysaki herkes aynı değildir. Önemli olan başkalarının ne istediği değil, bizim bu hayatı nasıl yaşamak istediğimizdir. Diğer türlü yaşayamayız, sadece var oluruz ve var olmak yaşamak demek değildir...
“Neye uyum göstermek? Kokuşmuş bir kültüre mi? Baskın bir anne- babaya mı? (...) Davranış sorunları yaşayan çocuklara bile yeni bir gözle bakılmaya başlandı. Neden yaramazdır? Bu durumun patolojik nedenleri olabilir. Ama genellikle bunun için gayet iyi nedenleri vardır çocuğun; sömürülmeye, baskıya, boşlanmaya, aşağılanmaya, ezilmeye karşı direnmektedir.” (Maslow, İnsan Olmanın Psikolojisi)