Buradaki üçüncü geceydi. İnsanların cehennem dedikleri yer olan Şırnak’ta üçüncü gece… Gece üçe geliyordu. Hala uyuyamamıştım. Belki kafamın doluluğu belki yattığımız yatakhanenin hemen dibindeki helikopter pistindeki helikopter seslerinin verdiği rahatsızlık gözümü kırpmamı engelliyordu. Sabah kıdemli askeri doktorlar, helikopter seslerinin gece artmasının operasyon olacağı anlamına geldiğini ve gecenin sıkıntılı geçeceğine işaret ettiğini söylemişlerdi. Bu sesler bir hareketliliğin mi işaretiydi yoksa olağan sesler miydi?...
… Daha düne kadar Freud’u anlamaya çalışıp, arkadaşlarla Borderline hastalarda savunma mekanizmalarını konuşurken, şimdi öğrenmeye çalıştığım helikopterlerin çıkardığı sesler ve özellikleriydi. Hayat böyle bir anda 180 derece değişebiliyormuş. Ve belki de bu kadar asker ve doktor içinde hayatı bu şekilde en bariz değişen kişi bendim. Doğrusu, şimdi kendimi fazla düşünme zamanı değildi. Duygularımı ne kadar dondurabilirsem o kadar ayakta kalabilirdim. O yüzden sadece olanlara odaklanmaya gayret ediyordum…
…Odada üç kişiydik. Belli ki aslında onlar da uyuyamıyorlardı. Uyumuş olsalardı horlamaları başlamış olurdu. İlk iki gece helikopter sesleri, horlamalarının yanında bir ninni gibiydi çünkü. Odadaki diğer kişilerden biri Muhammet isimli Genel Cerrahtı. Diyarbakırlıydı. Zenciden az açık tenliydi. Esmer yüzündeki bembeyaz göz yuvaları gecenin karanlığında gözlerini açtığında tek fark edilebilen yerleriydi. Mümkün olduğunca az konuşan biriydi. Tedirgin bir hali vardı. Diyarbakırlı olup, Şırnak’ta asker olmak ona bir avantaj değil dezavantaj görünüyordu…
… Helikopterlerin kalktığını hissedebiliyordum. Bu saatte tatbikat, deneme uçuşu olmayacağına göre bir yerlere savaşmaya gidiyor olmalıydılar. Henüz kar yağmaya başlamamıştı. Herkes beyaz barışın yani karın yağmasını bekliyordu. Kar yağdığında dağlarda operasyon yapmak zor olduğu için ne askerler dağlara gidiyordu, ne de dağdakiler saldırıya geçiyordu. Ama hala havalar soğumamıştı. Beyaz barışın gelmesine en az bir ay daha vardı…
… Her şeyin nasıl da berbatlaştığı bir yılın içindeydim. Daha 3 ay önce İzmir’de deniz manzaralı evimde Seçil’le kadehlerimizi tokuşturup ne zaman çocuk yapabiliriz diye hayal kurarken şimdi penceremden Cudi Dağını görüyor acaba orada bir yerlerde çatışma var mıdır diye hesap yapıyorum. Ve onunla ayrılma kararı almıştık. Ne içindi bu karar, gerçek miydi yoksa bir oyunun parçası mıydı? Ama burada bunu çok düşünmemeliydim. Öncelikli hedefim hayatta kalmak olmalıydı…
… Kapkaranlık odada üç kişi birden kapının hızla açılmasıyla yerimizden sıçradık. Üroloji doktoru Şafak’ın gür sesiyle üçümüz de yataktan çıkmıştık bile. Şafak ‘Koğuş kalk’ diye haykırmıştı. Gecenin bu saatinde bir şaka olabilir miydi bu? Ya da rüyaya dalıp da kötü bir kabusun başlangıcı? Kadir ‘şimdi film başladı’ diyebildi sadece. Muhammet ise ‘boku yedik’ diye tamamladı. Koridordaki tüm kapıların tek tek açıldığını ve Şafak’ın aynı komutla haykırışını duyuyorduk. Normalde kapıların kapanması yasaktı. Gece 12 sonrası kapanmasına göz yumuluyordu. Her kapı büyük bir gürültüyle açılıyor, her kapıdan 3 doktor hızlıca koridora doluşuyordu. Biz de koridordaydık. Öyle bir şaşkınlık içindeydik ki üçümüz ne şaka ne gerçek ayırt edebilecek durumda değildik. Ama insanların tepkileri bunun bir şaka olmadığının garantisiydi…
… Kalbimin hızlanan sesini durdurmaya çalışıyordum. Bir anda Başhekim Binbaşı İlker gözüme ilişti. Kapkara gecede bembeyaz kıyafetleri ile kapıda dimdik duruyor, bizlerin acil servise gelmesini beklerken, görevli sıhhi erlere dikkat etmeleri gereken çok hassas noktaları usanmadan tekrar anlatıyordu. Savaşın başka bir yüzündeydik. O buranın komutanıydı ve her yaptığı ile hem stratejik düşünebilen bir asker hem de kendine güvenen bir cerrah olduğunu uzaktan bile hissettiriyordu.
Artemis yayınlarından okuyucuların beğenesine sunulan BİR TEK SEN ANLA isimli romanıma ilk haftadan tüm dostlarımın yoğun ilgisi oldu. Henüz oniki saatte ülkenin en büyük internet kitap satış sitelerinde stokların tükenmesini sağlayan, kitapçılarda tüm kitapları bitiren dostlarıma ne kadar minnettar olduğumu ifade edemem. Geçen hafta yoğun hava muhalefeti sebebiyle kargoları ulaşmamış dostlarım ve henüz kitabı merak eden okuyucular için ilk bölümden parça parça fragman tarzında sizlere bir sunuş yapmak istedim. Umarım bu satırları okuyan herkes romanın tamamını da okur. Sevgilerimle…
Hocam kaleminize sağlık , en kısa zamanda okuyacağım …