Maçını izledim yorum yaptım, yıldız verdim, haftanın hakemi seçtim, bir kez bile karşılaşmadık, görüşmedik.
Yolumuz bir kez bile kesişmedi.
Ne maça çıktık ne gözlemcim oldu ne de MHK üyem.
'Hakem camiasında hiçbir şey gizli kalmaz, mutlaka her şey er geç ortaya çıkar' derdi, rahmete kavuşan hocalarım.
Ne kadar da doğru söylenmiş.
Yüz yüze olmasa da.
Tanırdım, uzaktan sevdim, saygı duydum.
Öyle olur bazen, pişman da olmazsın.
Trabzon'dan Manisa'ya geldi, maaile gezmeye sevgili hocam Erdoğan Kırcı, telefon açtı bana. Genelde küçükler büyükleri arar, az ünlüler daha ünlüleri arar, lisans numarasına göre daha geç başlayanlar daha erken başlayanları arar, kıdemsizler kıdemlileri arar.
Bizde tam tersi oldu. Erdoğan hocam aradı, öğretmen nezaketiyle 'Metin bey sizi görmek isterim buluşabiliriz nereye isterseniz gelirim' dedi. Bana çok ters gelen bir konuşma. Siz, bey, nereye isterseniz gelirim, filan. Bir kere bey filan değilim olmaya da hiç niyetim yok. Meto de, evlat de ama bey deme. 'Hocam bey demezseniz sevinirim' dedim. Koskoca süper lig hakemini, MHK üyeliği yapmış kişiyi, gözlemci hem de öğretmene, duble hocaya ayar vermeye kalkıştım. Sonra tee Manisa'dan gelecek benim için. Koskoca Erdoğan Kırcı. Boru mu? Ortada hiçbir menfaat, yalakalık da yok. Sevgiye, saygıya bakar mısınız?
Biz gönül adamıyız. Ha şunu da belirteyim, sevmediğim, sevemediğim, başka taraklarda bezi olan biri olsa, bin dereden su getirirdim. Buluşmazdım. Gönül ister çay kahve, dostluk şahane. Hocamla nerde buluşsak diye düşünürken. Mütevazi adamdır, adam gibi adamdır. Kuzu çevirmek, lüks restoranta götürmek gerekirken. Ben ne yaptım? Öğretmen nereye davet edilir? İzmir Üçkuyular'daki Çağlayan Irmak Kütüphanesi'ne tabii ki.
Kapı önü, park, ağaçlar açık hava, temiz hava. Fahrettin Altay metroda karşıladım. Tek görüşte tanıdım, hocam da beni. Mübarek insanın yüzünde nur var, gözlerinde ışık. Abartmıyorum. Biliyoruz da yazıyoruz. Nezakete bakar mısınız? Güneş gözlüğünü çıkardı. Bir de sarıldı, yanaklarımız kavuştu. Mıymıntılığın, kasıntılığın zerresi yok. Adam dedik ya zaten.
İkramda, menüde biz İzmirliler gevrek deriz o var. Peynir de bir de çay. Yeter, dost olana. Hocam da çok memnun kaldı. Usta gazeteci, duayenim İbrahim Irmak ağabeyim aldı, geldi gevrekleri kesesine bereket. Ben mi ne yaptım? Konu mankeni, esas oğlan. İbrahim ustam mı? O da ayrı bir adam gibi adamdır . Benim adam olmama, adam gibi kalmama gibi ihtimalim yok ki. Rahmetli babam Mehmet Aydınoğlu'ndan kaldı, en büyük miras. Kaçacak yerim yok yani. Zaman nasıl geçti, anlayamadım. İbrahim Abimin arkadaşı Mimar Serkan Öztürk, emekli Milli Eğitim müdürlerimizden Çağlayan Irmak Kütüphanesi Gönüllülerinden Hasbi Alkılıç öğretmenimiz de bize eşlik etti. Sohbet, muhabbet muhteşemdi yani. Güzel hocam, sevgili Erdoğan hocam ayaklarınız dert görmesin sağlıklı, huzurlu ömür diliyorum. Trabzon'a, ailenize selam olsun. Her zaman bekleriz, sevgi ve saygılarımla...