EĞİTİM;
Eğitim genellikle ‘’Bireyin yaşam kalitesini yükseltmek için zihinsel becerileri artırmak, davranışları değiştirmek ve istendik davranışlar edindirme süreci’’ olarak tanımlanır. Gerek yaş gruplarına göre, gerek 1983 yılında geliştirdiği ‘H. Gardner’in Çoklu Zeka Kuramı’na göre… Coğrafya ve kültürlere göre, dünyada nasıl bir yer almak istediğimize uygun vatandaş yetiştirme hedefleri ile şekillendirilir.
Ve hep bir amacı vardır:
Nasıl bir insan modeli yaratmalı?
Nasıl bir insan istiyoruz?
1939 yılında öldüğünde, bir Nörolog olan S.FREUD, ‘ Psikanalitik Kuramı’nı bıraktı. 0-6 yaş, hatta anne karnı dönemi ve zihinsel yapının üç değişkeni; bilinç, bilinçaltı, bilinçdışı tartışıldı. İnsanın İdleri ile ilkel yanını; bilinçdışını, Ego ile kişinin mantıksal yanını, hazlarını, problemleri çözme ve kendini korumasını; İdin doyurulmasını anlatır. Süper ego ikisinin dengelenmesi ve toplumsal uyum için ödül ve ceza mekanizması ile çevreyle etkileşim ve birlikte yaşamı sağlamak için baskı kurar…
Anne karnında, aileden başlayan bu toplumsal bilgi aktarımı, mahalle baskısı, bin yılda, birlikte deneyimlenerek gelişmiş öğretilerin geçişine ‘’ Kültürlenme’’ diyoruz.
Eğer toplum, bu kentlileşme sürecinde, farklı bir toplumla bir araya getirilirse( Göç etme gibi) düalizm; düal yapı; ikili yapı oluşur. Farklı kültürün kendi geçmişinden getirdiği farklı deneyimleri, farklı gelişmişlik ve kültür etkilerini yerel halka dayatırsa buna da ‘’Kültürlenme’’ etkisi diyoruz.
Dünyanın bütün kültürleri korunup geliştirilmesi gereken miraslardır. Ancak, bir araya gelirse bir su ile zehirin karışımı gibi her iki sıvıyı da bozar.
1951 yılında toplumların gelişim düzeyine zarar verecek bu göç meselesini düzenlemek için Cenevre Sözleşmesi’nde, mülteci, sığınmacı vb. kavramlar düzenlendi.142 ülke imzaladı.
1967 yılında 143. Ülke olarak ABD’nin de imza koyduğu sözleşmeye sadece Türkiye, Balkanlardan gelmeyenlerin bu statüde Türkiye’ de olamayacağına ŞERH koydu. Kültürlenme etkisinden binlerce yıllık gelenek ve göreneğini, eğitimde, modernite de gelişimini bozma ihtimalini engellemiş oldu.
Ancak süreç 143 ülkede sadece bizim izin vermez dediğimiz uluslararası en üst düzey bir anlaşma varken…
Önce ‘ Açık kapı’ adı altında anlaşmada yeri olmayan bir şekilde kabule…
Şimdilerde de 1951 Cenevre Sözleşmesi’nden Türkiye’nin koyduğu şerhi kaldırıp; milyonlarca Ortadoğulu insanın, Arap kültürünü ülkemize taşımasına onay verilmesinin tartışılmasına kadar geldi.
Almanya başta, tüm Avrupa ve ABD, kendi vatandaşının kültürlenme etkisinden olumsuz dışsallıklar yaşamaması ve Ortadoğu’yu birleştirip BOP Projesi sonrası cahil bir köle toplumu yaratmak için… Kimi tehdit, kimi belli vaatlerle siyasileri etkileyerek on milyonları geçen, bizim ile eğitim geçinmişi ve yaşam alışkanlıkları, Dünya hedefleri uymayan insanı Türkiye ‘ de tutmaya çalışıyorlar.
*
İstanbul da bir eğitimcinin, 17 yaşındaki lise öğrencisi Iraklı Y.K. (Göçle geldiği ülkeye kültürel uyum sağlayamadığı için - ki başka bir ülkeye uyum 140 yılda, 5 kuşak sonunda gerçekleşir ve bu süreçte her iki kültür- gelenler de, istila edilenler de zarar görür.-) tarafından, okuldan atılmasına tepki olarak silahlı saldırıya uğrayarak ölmesinin ardından, eğitim sendikaları, öğretmenlere iş bırakma çağrısı yaptı.
Bugün, İstanbul'da eğitim sendikaları, öldürülen İbrahim Öğretmen için Beyazıt’ta buluştu. ‘Öğretmenlere yönelik şiddet ve itibarsızlaştırma politikalarını protesto eden meslek örgütleri, İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne yürüdü. Yine Ankara'da da öğretmenler, Milli Eğitim Bakanlığı önünden Meclis'e yürüdü.
‘Eğitimde şiddete hayır’ diyerek, “Okulda ölmek istemiyoruz”, “Laik, bilimsel, anadilde eğitim”, “Şiddete ceza eğitimci ye güvence” , “Öğretmenler burada, bakan nerede?” sloganları ile yürüdüler.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’e yöneltilen sorular ve dikkat çekilen başlıklardan bazıları:
‘’Okulda şiddeti önlemek için daha kaç eğitim emekçisinin can vermesi gerekiyor?
İktidarın ve MEB’in plansızlığı nedeniyle okullarımız güvenlik açısından ciddi risk altındadır. Okullarımızdaki güvenlik açığının faturasını canımızla mı ödeyeceğiz?
Liyakatsiz atamalara ve öğretmenlere yönelik oluşturulan algıya dikkat çekti. Ayrıca; ‘Bizleri hedef haline getirenler; her fırsatta emeğimizi küçümseyenler, mesleğimizi itibarsızlaştıranlardır.
Bugün eğitim emekçilerinin canlarından endişe ederek okula gidiyor olması işte bunların eseridir. Bunun için atılması gereken ilk adım bu zihniyetin kökten değişmesidir.
Uzun açıklamalardan sonra, öldürülen meslektaşları için kınama yayınlayan Milli Eğitim Bakanı'nı eleştirdiler. Kendilerine dağıtılan beyaz önlüklerin şiddeti ve kurşunları durdurmayacağını, pazartesi günü Milli Eğitim Bakanı'na kanlı önlük göndereceklerini açıkladılar.
Kısaca Milli Eğitim Bakanı göreve davet edildi;
Müfredatın yeniden bilimsel yöntemlerle hazırlanması talebi yanı sıra, Eğitimde şiddet yasası çıkarılması, şiddetle mücadele, ahlak bekçiliğine soyunan RTÜK’ün toplumsal şiddeti başlıca gündemi haline getirip, mafya ve suç temalı TV yapımlarını denetlemesi….
Başlıklar, eleştiriler uzayıp gidiyor. Sanki; Milli Eğitim Politikalarını da aşıyor.
*
İki Milli kavramımız var biri Milli Eğitim, diğeri Milli Güvenlik
Yaşananlar gösteriyor ki; onca çocuğumuzun şehit olmasına kadar giden önlemlere ‘‘BEKA SORUNU VAR!’’ diye bağıran siyasetçiler, güvenlik sorunun sadece Milli Misak sınırları ile ilgili olmadığını; tez elden anlayıp, eğitimle ‘ Nasıl bir insan modeli istediğimiz ve ülkeyi nasıl bir topluma, nasıl bir demografik yapıya dönüştürdüğümüz’ ile daha ilgili olduğunu anlamalıdırlar!
Bütün bunlardan sonra elbette eğitime yeni bir bakış açısı gerek;
Kimliğimizi tanımlayan;
‘Çoklu zekaya ilave çoklu kültürleri içeren bir yeni milli eğitim planına gerek var.’ yazmamı beklemeyin!
Eğitim, aslımıza ait şuura geri dönmek hedefli, kendini gerçekleştiren bir toplum olmayı hedeflemeli…
Birlikte yürümeyi, yaşamayı, gelişmeyi başarmayı istemeliyiz sanırım.
*
Yarın kaldığımız yerden devam edelim…
Derya TÜZEN
İZMİR 10.05.2024