Seksenlerde ‘’benim memurum işini bilir’’ diyen bir cumhurbaşkanının kartopu yaratan bir sloganıyla başladı belki… Belki kocaman elli adamların yeni dünya için bize biçtiği, layık bulduğu görev ve yaşam kalitesiydi…
Uzun yıllar geleneksel Müslüman kültürün ahlak, edep, haya gibi ulu orta konuşulmayan; ama ailelerde zımni olarak öğretilen değerlerimizi yıkmayı hedefleyerek başladı:
1- TV dizilerinde, basında çerçeveleme etkisiyle,
2- Görerek öğrenme metoduyla,
3- Subliminal mesajlarla pekiştirerek,
4- Üretmeden sadakaya alıştırarak,
5- Diyanet gibi bir kuruma yakışmayan, dine ait olmayan cahil söylemlerle…
Aile, değer, gelenek, görenek, hatta İslam dininin gerekleri; kutsalları bile, bize ait olmayan kavramlara evrildi.
Şimdilerde sosyal medyada üretmeden yaşayan, tükettiklerini fotoğraflayan, bununla statü arayan içi boş zavallı bir popüler kültür var. Postmodernizmin kuyruğu…
Üç tane, dine ait(!) bazı kelimenin, cümlelerin ortalıkta parola gibi kol gezdiği içi boş sohbetler (!)
Yaygın… iyi dileklerini bir şablona sıkıştırarak, sadece ‘Hayırlı cumalar’, ‘Allah’a emanet ol’ gibi birkaç klişe lafın, sanki dinin şifre icrası ve en önemlisi de; gerçek inanmışlar ile inanmamışları(!) ayıran bir gösterge gibi en geçerli müslüman davranışı(!) olarak toplumsal, zımni kabulü…
Bir de her geçen gün ‘Kültürleşme’ etkisi artan; Araplaştıran, düalizmin uçlarından göç ile gelmiş, gerilime hazırlanan güney komşulardan ( 1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967 tekrar protokolüne koyduğumuz şerh hakkımızla, vatandaşlık alma, mülteci, sığınmacı olma vb. hakları olamayacak) Suriye ağırlıklı ‘KAÇKINLAR’ var.
Tembellik, arsızlık, hırsızlık, rüşvet, kadın cinayetleri…
Ahlak, etik, geleneğimiz, geleceğimiz nerede?
Toplumları bir arada, ayakta tutan kutsalları, değerleridir. Sosyal uzlaşı için kişisel öç alma vb. haklarını devlete bırakan halk, devletin adaletine güveni sarsılınca, adaleti bazı başka gayri yasal yollardan ararken, devlete güven kalmamışken… kişi, bir arada olmanın sosyal uzlaşı için vazgeçtiklerine değmediğini, yaşamak için güvenecek, sığınacak bir devleti, bir kimsesi, bir amacı kalmadığına inanınca intihar ediyor. İnsanlar şimdilerde sadece borçlarını ödemek için yaşıyor. Altından kalkamayınca intihar ediyorlar. Ve anomi böyle başlıyor…
Uyanın! 'Anomi' her şeyi yakar, yıkar… Ne mutlu bir toplum bırakır, ne de kendini güvende hissedecek tek bir birey…
*
Bütün geleceğimiz bir ahlaki yırtık içine düştü:
Gelişmemiş, biz olma bilincine erememiş toplum yöneticilerinin kişisel çıkarları için toplumu bir arada tutan değerlerini yok sayıp, unutturup bir bir şahsi çıkarları için kullanması, gelir dağılımında, bölüşümünde yaratılan adaletsizlikle sonuçlanınca, yönetim ile halk arasındaki açılmaya ‘ahlaki yırtık’ diyebiliriz.
Her çıkar ilişkisi, yönetenler ile yönetilenler arasında daha büyük bir yırtık açar ki bu yırtık ahlaktan uzaklaştıkça büyür. Yönetenler yeni bir zengin zümre, yönetilenler enflasyonist baskının da etkisiyle daha fakirleşir. Bu fakirleşme ekonomik, eğitimsel, sanatsal, kültürel, ahlaki… Her alana yansır. Sonuç:
Ahlaki yırtık toplum kültürü…
Artık yönetim, ekonomi, düşünsel, çevresel, kentlileşme süreci… Hepsi kanser benzeri birer yaradır.
Bütün bu süreç;
Marx’ın dediği gibi:
Ekonomi alt kültürdür. Kaynakların mülkiyet hakkına sahip olan üst kültürü; din dahil, kültür, sanat, eğitim ve nasıl bir insan modeli istediğine dair karar verir ve herkesin nasıl yaşayacağını belirler.
Hal böyle olunca okumamış, ahlaki değerleri olmayan, başarı ölçüsünü yalnızca çok 'para' sahibi olmak sayan, insanlığa hizmeti, değer yaratmayı, kutsallarını unutan, sadece yüksek karlı işlerle, ahlaki olmayan mal ve hizmet üretimi ile meşgul olanlar, gemileri yürüsün diye sistemi kendi değirmenlerine su taşıyacak şekle sokmaya devam eder.
Ahlakı sadece kadına, kendi cinselliğini erkeğe teslim etmediğinde kullanan…
Kadın emeğini ikincil yaparak; ücretsiz ev işçisi haline getirerek, kadına camdan tavanlar koyarak, er keklerle yönetim aşamasında rekabetini durdurarak, kendi iktidarsızlığını baskıyla, cinayetlerle sürdürülebilir kılmak için cinayetlerini süsleyerek(!) ‘Namus cinayeti’ sözünü uyduran,
Hatta kabul görsün diye, küçücük kızlarını tecavüz edileceğini bilerek; sabileri satmaya ‘Çocuk gelin’ adını koyarak, nikahsız medeni kanunumuza uymayan davranışlara zemin yaratan…
‘Kıroyum ama para bende’ diyen kalabalıklar, hiç utanmadan, bilgi, insanlık için fayda yaratmak yerine ‘başarı ölçüsünü para’ olarak gösterdiğinde ahlaki yırtılma başladı.
Çalışmadan üretmeden ahlaki olmayan kazançtan medet uman bir topluma, sadakaya razı bir tembel güruha dönüşmek…
İnsanoğlunun para ile satılmaz değerler vardır:
Anayasanın ilk dört maddesi, Vatan toprağı, aile, çocuk, din, ahlak, etik...
Ve günlerce yazılacak daha pek çok değer…
Bunlardan maddi çıkarlar için vazgeçmeye, vermeye başlamışsan… Bir gün vatansız kalacaksın.
Evlatsız bile yaşanıyor da… vatansız yaşanmadığı bilinmeli!
1- Dindar ve kindar bir nesil,
2- Depremde kaybolmuş çocuklar,
3- 30 yıllık eğitim yerine parayla tercih edilen yöneticiler,
4- Önünde rüşvet pazarlığı yapılan yönetici sayısı artışı,
5- Önünde rüşvet ödemesi alınan karar vericiler,
6- Önünde pay edilen rüşvetten en üst makama kadar herkes pay alıyorsa,
7- Ve bunlar tepe yönetimlerinden, işgörücülere kadar normalmiş gibi ulu orta konuşuluyorsa,
8- Hatta yarın beni dışarıda bırakırlar da bir kemik kapamam kaygısına düşülmüşse…
Hem ahlaki yırtığın içine düşmüşüz, hem de ahlaki yırtığı büyütmüşüzdür.
*
Cumhuriyeti kuran emniyet sibobumuz CHP var ya; hala dayanıyoruz…
Bir gün CHP Genel Başkanı ve Genel Başkan Yardımcıları da bu ahlaki yırtığa çekilirse, fetö gibi kavramlarla, rüşvet ve haksız kazanç, sebepsiz zenginleşme gibi kamu vicdanını yaralayıcı kavramlarla yanyana isimleri yer alırsa diye ödüm kopuyor.
Halk son seçimde tüm bu korkulara karşı Cumhuriyet Halk Partisi’ne bir görev verdi. Bu gidişe ‘‘Dur ’’ demek için CHP’ yi yüksek oyla görevli kıldı.
Şimdi ahlaki yırtığı dikmek, tamir etmek ve bilimle, sanatla, sporla, kültürel birikimlerimiz ile kaldığımız yerden devam etmek zamanıdır.
*
Bu sorunları, biz biliyorsak devletimiz, hükümetimiz, muhalefetimiz de biliyordur elbet.
Biz, devletimizden daha mı çok biliyoruz? Bunlar üst yönetimlerin işi-gücü...
Bop projesi boğazımıza dayanmadan, büyüklerimiz, yeni dönemde mutlaka bir çözüm üretecektir.
Bizim de halk olarak, vatandaş olarak bildiğimiz ve hiç unutmadığımız bazı şeyler var ki;
Geçmişimize, büyüklerimize, ülkümüze, kutsal değerlerimize hep sahip çıkacağız.
Her Türk asker doğarmış... Biz de... Geleneğimiz için, geleceğimiz için nöbetteyiz.
Derya TÜZEN
DAĞDAKİ SON YÖRÜK ÇADIRININ DUMANININ BEKÇİSİ
Ağzına yüreğine sağlık arkadaş
Derya hocam, "Ahlaki Yırtık" sözcüğünü ilk kez görüyorum!.. Belki daha önce kullananlar olmuştur ama bu başlığın altı bu kadar mı güzel doldurulur!! Eline, yüreğine sağlık...