Bu yazıma başlarken, benim için çok önemli bir şeyi baştan belirtmek isterim. Benim bu yazı içinde anlattığım, işaret etmeye çalıştığım insan tipleri asla ve asla yöneticisi, profesyoneli, camiası, taraftarı ile herkesi kapsamaz. Bu insanları tenzih ediyorum Elbette, spor ile ilgili her alanda düzgün insanlarımızın sayıları, yanlış insanlardan fazladı. Peki , Toplumsal Güç Nedir? Sosyal güç, bir bireyin veya grubun sosyal bir bağlam içinde başkalarının düşüncelerini, duygularını veya eylemlerini etkileme yeteneğini ifade eder. Peki bu etkinin sonuçları nedir ? Toplumda farklı olmak, dokunulmaz olmak, ekonomik anlamda daha çok değere hükmedebilmek, karar alıcı konumunda , yöneten konumunda bulunmak gibi pek çok psikolojik ve sosyolojik olgu bu tanıma eklenebilir. Futbol, dünyadaki insanların hayatları üzerinde yarattığı büyük etki ve bağımlılıkla çok önemli bir güç kaynağıdır. Futbol ekonomisi de bu gücün finansmanını oluşturmaktadır. Peki ; ortada olan bu güce insanoğlunun sahip olma isteğini yok etmek mümkün müdür? Hayır… Bu güce sahip olmanın yöntemleri de çağın yarattığı enstrümanlar ile değişmektedir. Bu güç için ilk kullanılan en önemli ve güçlü kaynak insan kaynağıdır. Kimi zaman insanların şehir, semt, mahalle sevgileri, kimi zamanda bir topluluğa ait olma ihtiyacı sporsever olan bireyleri, takım sever bireyler haline getirmiştir. Bu insan topluluğunun bir kısmının sosyal çeşitlenmesinin ise ana psikolojik nedeni ekonomiktir. Düşünün ki , bir ülkede resmi rakamlara göre yüzde 20’lere varan bir genç işsizliği olsun. O ülkede çalışanların büyük çoğunluğu asgari ücret çevresinde gelir sağlayabilsin. Gençler üniversitelerde okusa dahi, öğrencilik ve mezuniyet dönemi sonrasında sosyo-ekonomik bir boşluğun içinde olsun. Bu şartları çoğaltmak mümkündür. İşte tüm bu zorluklar ve şartlar içinde biz; insanlarımıza özellikle gençlerimizin, bir yere ait olmalarını, bir amaç yada hedef etrafında toplanıp mücadele etmelerini, arkadaş ve dost kazanmalarını, sosyal olmalarını tümü için sağlayabiliyor muyuz ? Bu soruya cevap vermeden, sonucu söyleyeyim, bir kulübe, bir renge bağlılık bu ihtiyaçların önemli bir kısmını karşılıyor. Hayata anlam katıyor. Toplumun bu duyguyu, bu tutkuyu anlaması lazımdır. Sonuçta, bir takımı seven, inanan ve taraftarı olan insan sayısı , gücün arkasında koşan, iyi niyetli olmayan yani sporsever olmayan bazı insanlar tarafından kullanılmak için çok uygun zemin yaratmaktadır. Diğer yandan, teknoloji ve iletişim kanalları bakımından son derece güçlenen ve gelişen dünya ,beraberinde ciddi bir ekonomik potansiyel de yaratmaktadır. Yani bu ekonomik potansiyelin yarattığı ürünlerin arzı oluşacak, o takımın tutkunları da bu arzın , taleplileri haline gelecektir. Peki , bu talebi nasıl harekete geçirecekler ? Bazı yöneticiler öyle söylemler geliştirecek ki, kendi taraftarını diğer takımlardan ayrıştırarak ekonomik ve sosyal güce haiz bir grup haline getirmeye çalışacaktır. Sosyoekonomik anlamda zayıf durumda olan taraftarını konsolide ederek, onların birlik ve beraberliğinin yarattığı sinerjiyi kendi güç mücadeleleri için kullanmaya başlayacaktır. Ayrıca, bedava bilet, deplasman seyahati v.b. ekonomik promosyonlar ile de bu takımını sevenlerin içinde yaşadığı ekonomik zorlukları, kendilerine bağımlılık yaratmak için kullanmaya başlayacaklardır. Kulübün getirdiği soysal tanınmışlık ve o renklere gönül veren binlerce, milyonlarca insanın varlığının yaratığı güç ile kamu, özel tüm kapılar kendilerine açılacak, bireysel olarak geçilemeyen engeller, kulüp adı ile ortadan kaldırılacaktır. Bu bireysel gücün varacağı hedef ; yerel, bölgesel, ulusal hatta küresel ilişkilere kadar ulaşacaktır. Hatta bu güç savaşı, kişisel egolarla ve ekonomik kazanç beklentileri ile birleşince, bu insanların ateşlerini yakacak söylemler, davranışlar, eylemler geliştireceklerdir. Bunun için sosyal medya, TV, Gazete Köşeleri v.b. tüm mecralar kullanılacaktır. Dev futbol ekonomisi içinde istediği payı alamayanlar ise kendi içlerindeki hoşnutsuzluklarını hatta kıskançlıklarını dışa vurarak, yakılan ateşe odun taşıyacaklardır. Bazı hakemler, gözlemciler , sporcuların hayatına ve sporun yarattığı ekonomiye bakıp, bir de kendinin ekonomik şartlarına bakıp, bu şartları düzeltmek için nasıl öne çıkacağının hesabını yapmakta bu düşünceler gruplaşmanın verdiği güç ile müsabakaları dizayn etme seviyesine ulaşacaktır. Spor basınındaki, sosyal medyada bazı kişiler, camiaların ruhsal durumlarını kullanarak kendilerine yönelik bir talep ve bu talebe ekonomik bir karşılık yaratmak için uğraş vermektedir, Bazı ,alt liglerdeki sporcular üst kategorilerdeki sporcuların sahip olduğu sosyal ve ekonomik güce ve şartlara bakarak, o seviyelere ulaşmak için çalışmanın, mücadele etmenin ve hatta yeteneklerinin yeterli olmadığı görünce başka yollar aramakta, hatta aynı takım içinde bir arkadaşları popüler olunca oluşan, o imajın yarattığı değerlerin neden kendine gelmediğini sorgulamaya başlamaktadır. Federasyon gibi kurumlarda görev yapan bazı profesyonelleri bir yandan sahip oldukları konumu korumak, bir yandan da sporun yarattığı ekonomiden daha çok pay alabilmek için, kulis, dedikodu, haber uçurma v.b. yollara yönelmektedir, Bazı siyasi aktörler, kendi politik planlamalarında kendilerine fayda getirecek şekilde , bazı durumlarda sessiz kalmakta, bu planlamaların bozulduğu yerde ise, provakatif söylemler ile çevresini ve gücünü konsolide etmektedir. Peki , daha örneklerini çoğaltabileceğimiz bu durumda, sporun, futbolun gittiği yeri doğru belirlemek lazımdır. Hemaset için Türk Futbolu şöyle güçlü, böyle güçlü.. Bak kimleri , kimleri transfer ettik , en az 5 milyon, 10 milyon, taraftarımız var, gibi söylemlerle güç devşirmeye çalışmanın ne denli yanlış olduğunu bazı verilerle görmekteyiz. Lütfen , bakalım … Büyük takım dediğimiz veya camia olabilmiş kulüplerimiz dışındaki takımların müsabakalarında statlarımıza artık geçmişteki kadar seyirci geliyor mu ? Her kulübün ihtiyacı olan yayın gelirlerinin nerelere geldiğini, kurumsallaşma adına markalara teslim edilmesinden dolayı, stat ve çevresinde oluşturulan ekonomi ile geçinen esnafımız bu yıllarda maç gününe bayram günü gibi mi hazırlanıyor ? 30 milyon denilen camialarda 1 milyon forma satmak neden başarı sayılıyor ? Kulüplerin elitlerinin seyircilik ortamları ile taraftarın seyircilik ortamları arasında neden bu kadar fark var ? Bir yanda localar, bir yanda kırık lavabolu, suyu akmayan tuvaletler. Seyirciyi, taraftarı sakıncalı görme önyargısı içinde davrananlar. Günümüz çağında, statlarımızın eriştiği seviyeye rağmen, maça girip çıkmak, otopark, ulaşım hala sorun değil mi? Pek çok kulüp, neden güçlü sponsorlar bulamıyor ? Kulüp sevgisi olan, bunu hayatı boyunca ispatlamış olan kişiler, neden ekonomik engeller yüzünden kulüplerinde bir oy hakkı dahi alamıyorlar ? Bizler sık,sık spor sahalarındaki havanın bozulduğunu, kötü laf, tezahürat ve davranışların insanlarını bırakın yönetici olmaktan, maça gitmekten soğuttuğunu söylüyoruz. Sanki burada küfür eden, kavga eden gençlerimiz doğuştan sakıncalı doğmuşlar. Spor çevresinde oluşan tüm bu olumsuzlukların, onların hayatlarındaki sorunların gençler üzerinde yarattığı ağır baskıyı, öfkeyi neden tartmıyoruz? Mantık ve sağduyu limitlerini aşan duyguların, aşırı provakatif söylem ve eylemlere neden olacağını bile, bile kendi camiasına sempatik olacağını, toplumdaki tanınırlığın artacağını, ekonomik olarak bu duruşun kendine yeni kapılar açacağını yani kısaca güç kazanacağını ya da sahip olduğu gücü artıracağını düşünen bazı kişiler, tüm bu olumsuzlukları kullanma konusunda tüm etik değerlerini yitirmişlerdir. Oysa, ülke sporu, futbol hepimizin ortak paydasıdır. Bazı insanlar bu paydanın dibine dinamit koyduklarının farkında değiller mi ? Bu ülke geçmişte yaşanan, Heysel sonrası İngiltere’de olduğu gibi, illa ki bir facia yaşayınca ve ülke futbolumuz, spor severimiz küresel futbol camiasından dışlanınca , futbolun getirdiği tüm güzelliklerin ve maddi, manevi değerlerinin yitip gideceğini görmeyecek kadar mı, gözlerini kapadılar ? O sezon şampiyon olmak ,rakibini yenmek için her şeyi feda etmeye değer mi? Spor sahalarını gladyatörlerin savaştığı arenalara döndürmek içimize siniyor mu? Başta taraftarlar olmak üzere, sempatizanlar, spor severler, spor etrafındaki işlevler ile hayatını kazananlar ve spor ile varlıklarını güçlendiren , hayatına anlam katan sağduyulu insanlar, bir gün bu güzelliklerin elimizden kayıp gitmemesi için en büyük görev size düşmektedir. Ben şu şöyle olsun diyecek kadar, ne spor hukukçusu, ne sosyal psikolog, ne bir sosyolog değilim. Ben bu durumları görmekten çok ama çok üzülen ve bu durumu çözecek insanların aslında çevremizde olan sıradan denilen insanlar olduğuna inanan bir bireyim. Yazımın sonunda başında yazdığım bir şeyi tekrar etmek isterim. Sporun içinde olan , gerçek spor sevgisini, kulüp sevgisini taşıyan, daima sağduyu ve sabırla hareket eden ve spor dünyasında çoğunlukta olduğuna inandığım herkesi bu yazıda yerdiğim insanlardan ayrı tutuyorum. Zaten değişim ancak onların iradesi ile olacaktır.
KAYNAK: Hüseyin DOĞAN
Yorumlar
Kalan Karakter: