İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından “Yeniliğe Davet” sloganıyla tüm Türkiye’yi geleceği inşa etmeye çağıran İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin açılışı Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde (AASSM) yapıldı. 15-21 Mart tarihlerinde alanında uzman 70’e yakın konuşmacının katılacağı İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, ünlü sanatçı Karsu’nun 6 Şubat depremlerinde hayatını kaybedenler anısına verdiği konserle başladı.
Melisa Sözen ve Mert Fırat’ın sunuculuğunu yaptığı kongrenin açılış konuşmasını İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer yaptı.
Başkan Soyer, konuşmasına Ata’nın sözleriyle başladı
Başkan Tunç Soyer, 19 Şubat 1923’te Mustafa Kemal Atatürk’ün İzmir İktisat Kongresi’nde yaptığı açılış konuşmasındaki “Bu kadar değerli ve tarihi kongremizi açmak şerefini bana bahşettiğinizden dolayı özellikle teşekkürlerimi arz ederim. Böyle bir kongreyi toplayan sizlersiniz. Bundan dolayı sizi tebrike layık görür ve tebrik ederim” sözleriyle konuşmasına başladı.
4 Mart 1923’te kongre sonunda açıklanan Misak-ı İktisadi’nin beş esasını okuyan Başkan Soyer, “Madde bir, Türkiye milli sınırları içinde dünyanın barış ve ilerleme unsurlarından biridir. Madde iki, Türkiye halkı milli hâkimiyetini canı ve kanı pahasına elde ettiğinden hiçbir şeye feda etmez. Madde üç, Türkiye halkı tahribat yapmaz, imar eder. Bütün çalışması iktisaden memleketi yükseltmek çabasına yöneliktir. Madde dört, Türkiye halkı tükettiği eşyayı mümkün mertebe kendi yetiştirir. Çok çalışır. Zamanda servette ve ithalatta israftan kaçar. Milli üretimi sağlamak için gerektiğinde gece gündüz çalışır. Madde beş, Türkiye halkı servet itibariyle bir altın hazinesi üzerinde oturduğunun bilincindedir, ormanlarını evladı gibi sever” diye konuştu.
“İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, sadakate yapılan bir çağrıdır”
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 100 yıl önce düzenlediği İktisat Kongresi sürecini anlatan Başkan Soyer, “Bizler, İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’ni düzenlerken cesaretimizi şehrimizin sahip olduğu işte bu görkemli geçmişten aldık. Geleceğin inşasına başlamak için İzmir’i tercih eden Atatürk ve onun kadın erkek tüm yol arkadaşlarının hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz. Bu kongre, kurtuluş ve kuruluş mücadelemiz için kendilerine duyduğumuz tarifsiz minnetin mütevazı bir tezahürüdür. Ve İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, sadakate yapılan bir çağrıdır” ifadelerini kullandı.
“Türkiye’mize yeniden can vermek için bir araya geldik”
Kongrenin 6 Şubat depremi nedeniyle ertelendiğini ifade eden Başkan Soyer, “Çok iyi biliyoruz ki artık hiçbir şey o günün öncesindeki gibi olmayacak. Acılarımız asla dinmeyecek. Bizim bundan sonra asli yaşama nedenimiz, gençlerimiz, çocuklarımız, torunlarımız ve onlara güvenli bir gelecek bırakmak. Depremden hemen sonra yürekli bir maden işçisinin söylediği gibi; ‘Bizim artık canımız yok. Bizim canımız, Türkiye.’ Ve bizler bugün burada, Türkiye’mize yeniden can vermek için bir araya geldik. Planlanandan bir ay sonra gerçekleşebilen kongremiz, işte bu nedenle vicdana yapılan bir çağrıdır. Diliyorum ki kırılan o fay, geçmişte yapılan büyük hatalarla gelecek arasına kalın bir çizgi çeksin. Bu deprem, bu enkaz, bu ülkede yeni kuralları, yeni kurumları ve doğasıyla uyumlu, güvenli şehirleri doğursun” şeklinde konuştu.
“Refahın adil dağılımı ve yoksullukla mücadelenin kapılarını aralıyor”
Türkiye’nin 100 yıl önceki gibi bir yıkım sürecinin içinden geçtiğini ifade eden Başkan Soyer, kongrede sivil inisiyatifle ortak bir iradenin konduğunu söyledi. Başkan Soyer, “Dünyamızın geldiği noktada, sınırsız ihtiyaçların değil ‘karınca kararıncanın’ iktisadına doğru cesur bir adım atmak zorundayız. İnanın bana, İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nden doğan bu öneri, teknolojiden yoksun yaşamak, durmak veya geçmişe dönmek anlamına gelmiyor. Tersine, refahın adil dağılımı ve yoksullukla mücadelenin kapılarını aralıyor. Üzerimizdeki fazlalıklardan kurtulduğumuzda eksilmeyeceğiz. Çoğalacağız. Büyüklük ve hız üzerine oturan sınırsız hırs ve ihtiraslarımızla yüzleşebilirsek, hayatın anlamının ve derinliğinin sonsuzluğuyla buluşacağız” şeklinde konuştu.
“Adaleti, dayanışmayı ve refahı çoğaltacak”
Başkan Soyer, “Bencilliğimizin yerini dayanışma, bireysel zenginliğin yerini bereket, ihtiyaç fazlası tüketimin yerini ise sanat, felsefe ve yaşamın bizatihi kendisi alacak. İnsanlığın ve doğanın içinden geçtiği bu acı durum karşısında elimiz kolumuz bağlı bekleyemeyiz. İşte bu yüzden, bu kongre, tüm sokakları yeniliğe açılan bir davettir. Bu yenilik; ortak akılla şekillenen ortak bir yaşamı, yani adaleti, dayanışmayı ve refahı çoğaltacak” diye konuştu.
“Tüm kararların sonuna kadar takipçisi olacağız”
İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin dil, din, ırk ayırt etmeden insana ve doğaya yapılan bir yürüyüş çağrısı olduğunu belirten Başkan Soyer, “Bugün burada attığımız temeller üzerinde, hayallerimizin, özlemlerimizin ete kemiğe bürünmesi için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. 21 Mart akşamı alacağımız tüm kararların sonuna kadar takipçisi olacağız” dedi.
“Başardık, çok çalışacağız, yeniden başaracağız”
Kalkıştıkları işin ciddiyetinin ve yüklediği tarihi sorumluluğun farkında olduklarını belirten Başkan Soyer, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu yükü çok büyük bir onur ve mutlulukla taşıyacağımızdan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Biliyoruz ki, yeni bir Türkiye kuruluyor. Adil, özgür, müreffeh ve demokratik bir Türkiye. Yüz yıl önce atalarımızın yıllarca işgal altında kalmış, yanmış yıkılmış, yoksul bir ülkeden Cumhuriyet mucizesini yaratmaları gibi, bu enkazın altından kalkarak yine o muhteşem ülkeyi kuracağız. Bilim ve aklın rehberliğinde, vicdanla ve cesaretle. Binlerce yıllık kadim kültürlerin kökleri üzerinde boy veren pırıl pırıl filizlerimiz, gençlerimizle birlikte. Başardık, çok çalışacağız, yeniden başaracağız” ifadelerini kullandı.
“Tunç Soyer ve emek veren herkese teşekkür ediyorum”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri Doç. Dr. Selin Sayek Böke ise “6 Şubat depreminin yarattığı bu büyük felaketin acısı henüz çok taze. Öyle ki bu acıyı yaşayanlar bu kez de sel felaketiyle karşı karşıya kaldı. Kaybettiğimiz canlar adına Allah’tan rahmet diliyorum. Ülkemize geçmiş olsun. Siyasetin, bilimin ve toplumun her kesiminin bir araya gelmesine bugünlerde daha çok ihtiyacımız var. Böylesine katılımcılığı destekleyen, kürsüleri herkese açan, tüm sesleri var eden herkesin başında çok sevgili İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Tunç Soyer’e ve emek emek katkılarıyla aylar içerisinde örmüş olan herkese teşekkür ediyorum” dedi.
“Tarihsel ve siyasi sorumluluğumuz bunu gerektiriyor”
Yaralarımızı hep birlikte dayanışmayla saracağımızı dile getiren Böke, “Hep birlikte iyileşeceğiz, başka yolu yok. Hep birlikte ülkemizi ayağa kaldıracağız. Söz veriyoruz, biz bunu hep birlikte yapacağız. Ülkemiz 100 yıl önce yaralarını sarmaya çalışıyordu. Adeta varlık yokluk içerisindeydik. Cephede kazanmak üzere olduğumuz siyasi bağımsızlığımızı ekonomik bağımsızlıkla taçlandırmak için büyük bir gayret içerisindeydik. Bugün ne yazık ki 100 yıl sonra büyük bir yıkımla karşı karşıyayız. Depremin yarattığı fiziki ve can kaybına yol açan yıkım, ekonomik ve sosyal buhran, derinleşen ve devlette yaşanan büyük bir yıkım, hepsi birbirine geçmiş büyük bir enkaz. Hiç kuşku yok ki nasıl ki 100 yıl önce halkın iradesiyle, bilimin ışığı ve yol göstericiliğinde uçumun kenarında yıkık bir ülkeden genç bir cumhuriyet doğduysa 100 yıl sonra bugün de katılımcılıkla, bilimle, liyakatle, vizyoner liderlikle tek adam rejiminin yıkımını hep birlikte var edeceğiz. Tarihsel sorumluluğumuz da, siyasi sorumluluğumuz da bunu gerektirdiği için yine İzmir’de İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nde bir araya geldik” şeklinde konuştu.
“Başlıyoruz”
Yaşadığımız büyük felaketi unutmamamız gerektiğinin altını önemle çizen Böke, “Yeni bir düzen kuracağız. Hep birlikte ayağa kalkacağız, hep birlikte yeniden omuz omuza başaracağız. Torpille değil, yetenek ve yetkinliklerimizle var olacağız. Emeğimizle büyüyeceğiz. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında çalarak değil, çalışkanlıkla yaşayacağız. Geleceğe umutla baktığımız yeni bir dönem başlıyor. Biz başlıyoruz” diye konuştu.
“Ben bugün sadece sanatçı Karsu değilim”
Kongrenin açılış konserinde, 6 Şubat depremlerinde yaşamını yitirenler için şarkı söyleyen Karsu, performansıyla izleyenlere duygulu anlar yaşattı. Ülkece bir ayı aşkın bir süredir felaket günler yaşadıklarını dile getiren Karsu, “Normalde ben çok konuşan bir insanım ama konuşamıyorum, o yüzden 25 yıldır çok iyi bir arkadaşımı, piyanomu size getirdim. Bir aydır yaptığımız sohbetimi dinlettirmek isterim. Acılarımız çok büyük. Ben bugün sadece sanatçı Karsu değilim. Türküm, Hataylıyım, Antakyalıyım, Karsu köyündeyim. Depremde vefat eden Aliye ve Meral halamın yeğeniyim. Tuna ablamın, Aziz ağabeyimin kuzeniyim. Bugün Pelin, Hira ve Hazal’ın teyzesiyim. Davetiniz için çok teşekkür ederim” şeklinde konuştu.
Başkan Tunç Soyer’in İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’ne ilişkin konuşmasının tamamı şu şekildedir;
“100 yıl öncesinden İzmir’e miras kalan İktisat Kongresi’ni, tam 100 yıl sonra, şehrimizin kadim kültürüne yaraşır şekilde yeniden düzenlemenin büyük heyecanını ve gururunu yaşıyorum.
Hepiniz İzmir’e hoş geldiniz. Öncelikle, bize bu heyecanı yaşatan, emeği geçen, destek olan herkese ve tüm ekip arkadaşlarıma canı gönülden teşekkür ediyorum.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu tarihe ve dünyaya müjdeleyen İktisat Kongresi, büyük yangından sadece beş ay sonra Şubat 1923’te İzmir’de toplandı.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları geleceğin iktisat politikalarını Meclis iradesiyle belirlemek yerine, daha önce denenmemiş bir yol seçti. İşçiler, çiftçiler, sanayici ve tüccarların seçilmiş delegeleri bir araya gelerek kuruluş aşamasındaki Cumhuriyet’i sivil bir ruhla inşa etti. 1135 delege İzmir’de buluşarak bir gelecek hayali kurdu ve bu yol haritasını bizlere miras bıraktı. Bizler, İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’ni düzenlerken cesaretimizi şehrimizin sahip olduğu işte bu görkemli geçmişten aldık. Geleceğin inşasına başlamak için İzmir’i tercih eden Atatürk ve onun kadın erkek tüm yol arkadaşlarının hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz.
Bu kongre, kurtuluş ve kuruluş mücadelemiz için kendilerine duyduğumuz tarifsiz minnetin mütevazı bir tezahürüdür. Ve İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, sadakate yapılan bir çağrıdır. Biz bu buluşmayı ilk İktisat Kongresi’nden tam yüzyıl sonra, 15-21 Şubat tarihleri arasında düzenlemeyi arzulamış ve tüm hazırlıklarımızı tamamlamıştık. Fakat planladığımız gibi olmadı.
6 Şubat sabahı, çok büyük bir felaket yaşadık. Yetmezmiş gibi bölge dünden beri de sel felaketi ile başa çıkmaya çalışıyor. Acımız ve yasımız çok büyük. Çok iyi biliyoruz ki artık hiçbir şey o günün öncesindeki gibi olmayacak. Acılarımız asla dinmeyecek. Bizim bundan sonra asli yaşama nedenimiz, gençlerimiz, çocuklarımız, torunlarımız ve onlara güvenli bir gelecek bırakmak. Depremden hemen sonra yürekli bir maden işçisinin söylediği gibi… Bizim artık canımız yok. Bizim canımız, Türkiye. Ve bizler bugün burada, Türkiye’mize yeniden can vermek için bir araya geldik. Planlanandan bir ay sonra gerçekleşebilen kongremiz, işte bu nedenle vicdana yapılan bir çağrıdır. Diliyorum ki kırılan o fay, geçmişte yapılan büyük hatalarla gelecek arasına kalın bir çizgi çeksin. Bu deprem, bu enkaz, bu ülkede yeni kuralları, yeni kurumları ve doğasıyla uyumlu, güvenli şehirleri doğursun.
Bugün ülkemiz bir kere daha yüz yıl öncesine benzer koşullardan geçiyor. Bir enkazın, bir yıkımın ortasındayız. Bu yıkımın içinde sivil bir girişimle, sivil bir kongre düzenliyoruz. Haklı ve güçlü sivil girişimler, siyasilerin kararlarını belirler. Hatta bazen sivil inisiyatifler o kadar güçlü olur ki siyasilerin başka türlü bir irade ortaya koyması mümkün olmaz. İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, tam da böyle bir çalışma. Halkın düşüncesini, özlemlerini, kılcallardan gelen tüm önerileri birleştiriyor ve bu ülkenin misakı iktisadisini dünyaya ilan ediyoruz.
Kongremizin sekiz ay süren hazırlıklarında biçim, yani kullandığımız yöntem, en baştan beri içerik kadar önemliydi. Neydi o biçim? Toplumun kılcallarından gelerek kökleri oluşturan ne kadar kaynak varsa, o kaynakları konuşturmak, hayallerini, özlemlerini ve şikayetlerini duymak istedik. Tümüyle şeffaf ve katılımcı bir süreç yöneterek paydaşlarımızın kendi çözüm önerilerini ortaya koymalarına vesile olduk. Bunun için tam 21 buluşma düzenledik. Bu süreç mümkün olan en geniş katılımla yürütüldü. Trabzon’dan Muğla’ya, Edirne’den Van’a, Diyarbakır’a kadar Türkiye’nin her köşesine ulaşmaya çalıştık. Çünkü ancak böyle olursa bu kongrenin sonuçlarının hayatı dönüştüreceğini biliyorduk. Tüm buluşmaların sonucunda bir içerik inşası gerçekleştirildi.
Buna aynı zamanda ortak aklın ve vicdanın inşası diyebiliriz. Geleceği inşa ediyoruz diye yola çıkmıştık. Bunun için önce ortak aklı ve vicdanı, yani demokrasiyi inşa ettik. Herkesin kendini özgürce ifade ettiği bir meydan açtık. Hazırlık çalışmalarımız o yüzden böylesine uzun bir zamana yayıldı. Böylelikle kongremiz, çokluğa ve birliğe yapılan bir çağrıya dönüştü. Biliyorum ki geleceğin Türkiyesi, artık gücünü çeşitlilikten alan bu köklerin üzerinde yükselecek. Böylelikle bu topraklar yeniden canlanacak.
Bu canlanmanın şifrelerine gelince:
1. Aramızdaki farklılıkların bizi çoğalttığını, zenginleştirdiğini gördük.
2. Kadınlar olmadan yarım kaldığımızı gördük.;
3. Dünyanın kendi etrafımızda döndüğü yanılmasından kurtulup dayanışmayı büyüttüğümüzde hayatın güzelleştiğini anladık.
Kongreyi düzenleme biçimimiz, elbette içeriği de belirledi. Aradan geçen sekiz ayın sonunda kendimizi iktisadın geleneksel tanımına direnebilecek kadar donanımlı ve güçlü hissediyoruz. Modern iktisat kuramı, doğadaki kaynakların sınırlı, insan ihtiyaçlarının ise sınırsız olduğunu söyler. İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin geldiği nokta ise bunun tam tersini ortaya koydu. Biz bu kongrenin hazırlık çalışmalarında gördük ki, geleceğin dünyasında doğadaki kaynakların sonsuz, insan ihtiyaçlarının ise sınırlı olduğu anlaşılacak. Yoksa bu gezegenin bizi, insan türünü taşıma kabiliyeti yakın bir süre sonra ortadan kalkacak. Klasik iktisadın doğadaki kaynaklara kısıtlı olarak bakması öyle sanıyorum ki döngüsel düşünememesinden kaynaklanıyor. Oysa ki insan uygarlığını ekosistemin bir parçası olarak tasarlarsak, doğadan ödünç aldıklarımız, kullanıldıktan sonra yaşam döngüsü içinde bambaşka bir ihtiyacı karşılayabilir. Bu dönüşüm, tıpkı doğadaki diğer döngüler gibi sonsuza kadar sürebilir. Kaldı ki; doğanın içindeki sonsuz enerji, bilimin gelişmesiyle beraber, her gün yepyeni güç kaynaklarını ortaya çıkıyor.
Nasıl ki 100 sene önce güneş ve rüzgarın enerji üretim kapasitesi bir bilinmez idiyse, bugün de bilinmez olan birçok kaynağın keşfiyle hergün doğanın sırları biraz daha ortaya çıkıyor ve sınırları genişliyor. İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin ortak akıl ve vicdan terazisi gösterdi ki, çizgisel ve parçalı düşünen bir bilim kültüründe ısrar edersek içinde insanın da yer aldığı yeni bir uygarlığı bundan sonra inşa edemeyeceğiz. Bugün, doğayı sınırlı bir kaynak olarak gören iktisat anlayışını, doğadaki sonsuzluktan öğrenen bir başka iktisat felsefesi ve bilimle değiştirmek zorundayız. Bu, iktisadı yeniden tanımlarken atmamız gereken ilk adım. İkinci önemli adım ise kendimizle, yani insanla ilgili.
Milyarlarca canlı türünden biri olarak insanlığın ihtiyaçlarının sınırsız olduğu, türümüzün bugüne kadar içine düştüğü en büyük yanılgı. Basit gibi görünen bu yanılgı yazık ki gezegenimizi bir avuç zengin dışındaki insanlar ve diğer tüm canlılar için yaşanmaz hale getirdi. Sonucunda, yerküremizin kusursuz uyumu ve sonsuz döngüleri yok olma noktasına geldi. Kongremizin sanayici, tüccar ve esnaf bildirgesi bu durumu şöyle tarif ediyor: İnsan türünün yerküre ve atmosfer üzerinde bıraktığı ayak izi, parçası olduğumuz ekosistemin kendini yenileme eşiğini ileri derecede aşmıştır. İklim krizi de bunun sonuçlarından biridir. Doğanın ekolojik döngüleri ve insan türünün ekonomik düzeni arasındaki bu mütekabiliyet dışı koşullar, bizatihi insan da dahil tüm canlıların geleceğini tehdit etmektedir.
Dünyamızın geldiği noktada, sınırsız ihtiyaçların değil “karınca kararıncanın” iktisadına doğru cesur bir adım atmak zorundayız. İnanın bana, İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nden doğan bu öneri, teknolojiden yoksun yaşamak, yoksullaşmak, durmak veya geçmişe dönmek anlamına gelmiyor. Tersine, refahın adil dağılımı ve yoksullukla mücadelenin kapılarını aralıyor. Üzerimizdeki fazlalıklardan kurtulduğumuzda eksilmeyeceğiz. Çoğalacağız. Büyüklük ve hız üzerine oturan sınırsız hırs ve ihtiraslarımızla yüzleşebilirsek, hayatın anlamının ve derinliğinin sonsuzluğuyla buluşacağız. Bencilliğimizin yerini dayanışma, bireysel zenginliğin yerini bereket, ihtiyaç fazlası tüketimin yerini ise sanat, felsefe ve yaşamın bizatihi kendisi alacak.
Eski Uruguay Devlet Başkanı Jose Mujica’nın tarif ettiği gibi… Alıyoruz, alıyoruz, alıyoruz… Koyacak yer bulamıyoruz. Ama büyük bir hata yapıyoruz. Bunları, kazandığımız parayla aldığımızı zannediyoruz. Oysa o parayı kazanmak için harcadığımız zamanla alışveriş yapıyoruz. Yani kısacası zamanla beraber yaşamlarımızı tüketiyoruz. Zamanın parayla satın alınamayacağını unutuyor ve kendi hayatımızı ıskalıyoruz. Bu sözlerimin arı kovanına çomak sokmak olduğunu çok iyi biliyorum. Fakat insanlığın ve doğanın içinden geçtiği bu acı durum karşısında elimiz kolumuz bağlı bekleyemeyiz. İşte bu yüzden, bu kongre, tüm sokakları yeniliğe açılan bir davettir. Bu yenilik; ortak akılla şekillenen ortak bir yaşamı, yani adaleti, dayanışmayı ve refahı çoğaltacak.
Tüm bu çalışmalar sonucunda gördük ki ekoloji ve ekonomi arasında ses benzerliğinden çok daha derin bir bağ var. Yüzyıl önceki kongrede masanın etrafında ekonominin can damarı olan çiftçiler, işçiler, tüccar ve sanayiciler vardı. Bugün artık doğa da o masada bir paydaş olarak oturuyor. İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin sınırları Türkiye’yi de aşan ve iktisada dünya genelinde ilham verecek en temel özelliği işte tam da bu…
Ekoloji ve ekonomi arasında bir uyum tarif etme çabası. Ortaya konulan bu yenilik, sürdürülebilirlikle ve klasik anlamdaki çevrecilikle sınırlı olmayan bir şey. Kongremizin tüm paydaşları ekolojiyle ilgili çok daha köklü, radikal ve güçlü bir şey söyledi. Doğayla uyum yoksa, iktisat da yok. İşte bu yüzden… İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, doğamızla uyuma yapılan bir davettir. Üstelik bu uyum yalnızca ekonomik gelişme değil, can güvenliğimiz için de önemli. 6 Şubat depremi, on binlerce canımızı bizlerden ayırdı. Ve biz daha acılarımız dinmemiş, yüreğimiz sızlarken, bu büyük afetin bir de ekonomik enkazıyla yüzleştik. Depremin ülke ekonomisine faturasının 150 milyar Dolar olduğu tahmin ediliyor. Yani, geçmişte yapılan hataların bedelini gelecek nesillere ödeteceğiz. Bu hiç adil değil. Yaşadıklarımızdan ders çıkarmak ve değişmek zorundayız.
Hiçbir şey olmamış gibi, ezberlerimizdeki şehirleri yeniden kurmaya devam edemeyiz. Yine tarım alanlarına ve yine jeolojik etüdü tamamlanmamış noktalara binalar kuramayız. Üstelik biliyoruz ki geleceğin dünyası, şehirlerin dünyası olacak. Öyleyse, güvenli, afetlere dirençli ve doğayla uyumlu şehirler kurmayı başarmak zorundayız. Doğayı hızla tüketen ve karşılığında sadece çöp, karbondioksit ve kirli ayak izi üreten beton şehirler döneminin artık sonuna geldik. İnsanlığın ufku, birikimi ve sahip olduğu teknolojiler bundan çok daha iyisini yapmaya muktedir. Bugün, uygarlığımızın en büyük sınavı yeryüzündeki yaşamın bir parçası olarak nefes alıp veren ve içinde güvenle yaşanan şehirler inşa edebilmektir. İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nde işte bu değişim için bir yol açmaya gayret edeceğiz.
Yüzyıl önce Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının İktisat Kongresi için İzmir’i tercih etmeleri bir tesadüf değil. İzmir ve iktisat arasındaki köklü ilişki, şehrin kültür mirasında saklıdır. 8500 yıllık geçmişe sahip İzmir, tarih boyunca farklı uygarlıklar doğurmuş. İzmirliler birlikte yaşayabilmenin sihrini bulmuş, şifrelerini keşfetmiş, çok sesli ve çok renkli yaşam biçimlerini refaha dönüştürmüş. Asya ve Akdeniz uygarlıkları arasında bir kalp gibi atan İzmir, gücünü çokluk içinde birlikten, yani uyumdan alan bir iktisat felsefesinin geliştiği yerdir. Şehrin bu çok güçlü iktisadi ve kültürel koşulları birbirini karşılıklı olarak büyütmüş, nihayetinde ticaretten akademiye, mimariden müziğe kadar uzanan sayısız yenilikle sonuçlanmış.
İzmir’in tüm dünyaya yayılan ününü, şehirdeki sivil oluşumlar arasında kök salan ve halen yaşamaya devam eden yerel demokrasi kültürü taçlandırmış. Hiç kuşkusuz, bu gelişimin seyrinde İzmir’in bereketli doğası belirleyici olmuş. Nihayetinde, insan uygarlığına yön veren sayısız yenilik İzmir ve diğer Akdeniz kentlerinden doğarak dünyaya yayılmış. İzmir’in asırlar boyu ortaya koyduğu bu gelişme modeli, bugünün dünyasının ve Türkiye’nin iktisadi meselelerine çözüm üretmek için birçok önemli deneyim içeriyor. İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, İzmir’deki bu güçlü kültürün izlerini geleceğin inşası için bir çıpa kabul ediyor. Bu çıpanın özü, demokrasi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk de bunu görmüş ve bu nedenle İzmir’i seçmiş. Biz de bu büyük umudumuzu İzmir’de doğan ve gelişen demokrasiye borçluyuz.
Biz aslında bir yürüyüş başlattık. Sekiz aylık yürüyüşümüzde kadın erkek, genç, yetişkin ve çocuk, hep beraberdik. Türkiye’nin yedi bölgesinden gelen çiftçiler, işçiler, sanayici, tüccar ve esnaflar katıldı. Sokak emekçileri katıldı. Sanatçılar katıldı. Türkiye’den ve dünyanın birçok ülkesinden düşünür, uzman ve akademisyen bu çalışmamıza dahil oldu. İzmir, bir kere daha toplumun her kesiminin buluştuğu bir meydana dönüştü. Her bir paydaşımız bu yürüyüşe kendi enerjisini, coşkusunu ve düşüncelerini kattı. Böyle böyle büyüdük ve rengarenk bir imeceye dönüştük. Biliyoruz ki bu kongre, başlayıp bitecek bir süreç değil. İnsanların yeni hayalleri oldukça ve bizler nefes alıp verdikçe yürüyüşümüz çoğalarak devam edecek.
Bizim için İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi dil, din, ırk ayırt etmeden insana ve doğaya yapılan bir yürüyüş çağrısıdır. Bugün burada attığımız temeller üzerinde, hayallerimizin, özlemlerimizin ete kemiğe bürünmesi için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. 21 Mart akşamı alacağımız tüm kararların sonuna kadar takipçisi olacağız. Kalkıştığımız işin ciddiyetini ve bizlere yüklediği tarihi sorumluluğun çok iyi farkındayız. Bu yükü çok büyük bir onur ve mutlulukla taşıyacağımızdan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Biliyoruz ki, yeni bir Türkiye kuruluyor. Adil, özgür, müreffeh ve demokratik bir Türkiye. Yüz yıl önce atalarımızın yıllarca işgal altında kalmış, yanmış yıkılmış, yoksul bir ülkeden Cumhuriyet mucizesini yaratmaları gibi, bu enkazın altından kalkarak yine o muhteşem ülkeyi kuracağız. Bilim ve aklın rehberliğinde, vicdanla ve cesaretle… Binlerce yıllık kadim kültürlerin kökleri üzerinde boy veren pırıl pırıl filizlerimiz, gençlerimizle birlikte… Başardık, çok çalışacağız, yeniden başaracağız.”
Melisa Sözen ve Mert Fırat’ın sunuculuğunu yaptığı kongrenin açılış konuşmasını İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer yaptı.
Başkan Soyer, konuşmasına Ata’nın sözleriyle başladı
Başkan Tunç Soyer, 19 Şubat 1923’te Mustafa Kemal Atatürk’ün İzmir İktisat Kongresi’nde yaptığı açılış konuşmasındaki “Bu kadar değerli ve tarihi kongremizi açmak şerefini bana bahşettiğinizden dolayı özellikle teşekkürlerimi arz ederim. Böyle bir kongreyi toplayan sizlersiniz. Bundan dolayı sizi tebrike layık görür ve tebrik ederim” sözleriyle konuşmasına başladı.
4 Mart 1923’te kongre sonunda açıklanan Misak-ı İktisadi’nin beş esasını okuyan Başkan Soyer, “Madde bir, Türkiye milli sınırları içinde dünyanın barış ve ilerleme unsurlarından biridir. Madde iki, Türkiye halkı milli hâkimiyetini canı ve kanı pahasına elde ettiğinden hiçbir şeye feda etmez. Madde üç, Türkiye halkı tahribat yapmaz, imar eder. Bütün çalışması iktisaden memleketi yükseltmek çabasına yöneliktir. Madde dört, Türkiye halkı tükettiği eşyayı mümkün mertebe kendi yetiştirir. Çok çalışır. Zamanda servette ve ithalatta israftan kaçar. Milli üretimi sağlamak için gerektiğinde gece gündüz çalışır. Madde beş, Türkiye halkı servet itibariyle bir altın hazinesi üzerinde oturduğunun bilincindedir, ormanlarını evladı gibi sever” diye konuştu.
“İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, sadakate yapılan bir çağrıdır”
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 100 yıl önce düzenlediği İktisat Kongresi sürecini anlatan Başkan Soyer, “Bizler, İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’ni düzenlerken cesaretimizi şehrimizin sahip olduğu işte bu görkemli geçmişten aldık. Geleceğin inşasına başlamak için İzmir’i tercih eden Atatürk ve onun kadın erkek tüm yol arkadaşlarının hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz. Bu kongre, kurtuluş ve kuruluş mücadelemiz için kendilerine duyduğumuz tarifsiz minnetin mütevazı bir tezahürüdür. Ve İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, sadakate yapılan bir çağrıdır” ifadelerini kullandı.
“Türkiye’mize yeniden can vermek için bir araya geldik”
Kongrenin 6 Şubat depremi nedeniyle ertelendiğini ifade eden Başkan Soyer, “Çok iyi biliyoruz ki artık hiçbir şey o günün öncesindeki gibi olmayacak. Acılarımız asla dinmeyecek. Bizim bundan sonra asli yaşama nedenimiz, gençlerimiz, çocuklarımız, torunlarımız ve onlara güvenli bir gelecek bırakmak. Depremden hemen sonra yürekli bir maden işçisinin söylediği gibi; ‘Bizim artık canımız yok. Bizim canımız, Türkiye.’ Ve bizler bugün burada, Türkiye’mize yeniden can vermek için bir araya geldik. Planlanandan bir ay sonra gerçekleşebilen kongremiz, işte bu nedenle vicdana yapılan bir çağrıdır. Diliyorum ki kırılan o fay, geçmişte yapılan büyük hatalarla gelecek arasına kalın bir çizgi çeksin. Bu deprem, bu enkaz, bu ülkede yeni kuralları, yeni kurumları ve doğasıyla uyumlu, güvenli şehirleri doğursun” şeklinde konuştu.
“Refahın adil dağılımı ve yoksullukla mücadelenin kapılarını aralıyor”
Türkiye’nin 100 yıl önceki gibi bir yıkım sürecinin içinden geçtiğini ifade eden Başkan Soyer, kongrede sivil inisiyatifle ortak bir iradenin konduğunu söyledi. Başkan Soyer, “Dünyamızın geldiği noktada, sınırsız ihtiyaçların değil ‘karınca kararıncanın’ iktisadına doğru cesur bir adım atmak zorundayız. İnanın bana, İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nden doğan bu öneri, teknolojiden yoksun yaşamak, durmak veya geçmişe dönmek anlamına gelmiyor. Tersine, refahın adil dağılımı ve yoksullukla mücadelenin kapılarını aralıyor. Üzerimizdeki fazlalıklardan kurtulduğumuzda eksilmeyeceğiz. Çoğalacağız. Büyüklük ve hız üzerine oturan sınırsız hırs ve ihtiraslarımızla yüzleşebilirsek, hayatın anlamının ve derinliğinin sonsuzluğuyla buluşacağız” şeklinde konuştu.
“Adaleti, dayanışmayı ve refahı çoğaltacak”
Başkan Soyer, “Bencilliğimizin yerini dayanışma, bireysel zenginliğin yerini bereket, ihtiyaç fazlası tüketimin yerini ise sanat, felsefe ve yaşamın bizatihi kendisi alacak. İnsanlığın ve doğanın içinden geçtiği bu acı durum karşısında elimiz kolumuz bağlı bekleyemeyiz. İşte bu yüzden, bu kongre, tüm sokakları yeniliğe açılan bir davettir. Bu yenilik; ortak akılla şekillenen ortak bir yaşamı, yani adaleti, dayanışmayı ve refahı çoğaltacak” diye konuştu.
“Tüm kararların sonuna kadar takipçisi olacağız”
İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin dil, din, ırk ayırt etmeden insana ve doğaya yapılan bir yürüyüş çağrısı olduğunu belirten Başkan Soyer, “Bugün burada attığımız temeller üzerinde, hayallerimizin, özlemlerimizin ete kemiğe bürünmesi için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. 21 Mart akşamı alacağımız tüm kararların sonuna kadar takipçisi olacağız” dedi.
“Başardık, çok çalışacağız, yeniden başaracağız”
Kalkıştıkları işin ciddiyetinin ve yüklediği tarihi sorumluluğun farkında olduklarını belirten Başkan Soyer, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu yükü çok büyük bir onur ve mutlulukla taşıyacağımızdan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Biliyoruz ki, yeni bir Türkiye kuruluyor. Adil, özgür, müreffeh ve demokratik bir Türkiye. Yüz yıl önce atalarımızın yıllarca işgal altında kalmış, yanmış yıkılmış, yoksul bir ülkeden Cumhuriyet mucizesini yaratmaları gibi, bu enkazın altından kalkarak yine o muhteşem ülkeyi kuracağız. Bilim ve aklın rehberliğinde, vicdanla ve cesaretle. Binlerce yıllık kadim kültürlerin kökleri üzerinde boy veren pırıl pırıl filizlerimiz, gençlerimizle birlikte. Başardık, çok çalışacağız, yeniden başaracağız” ifadelerini kullandı.
“Tunç Soyer ve emek veren herkese teşekkür ediyorum”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri Doç. Dr. Selin Sayek Böke ise “6 Şubat depreminin yarattığı bu büyük felaketin acısı henüz çok taze. Öyle ki bu acıyı yaşayanlar bu kez de sel felaketiyle karşı karşıya kaldı. Kaybettiğimiz canlar adına Allah’tan rahmet diliyorum. Ülkemize geçmiş olsun. Siyasetin, bilimin ve toplumun her kesiminin bir araya gelmesine bugünlerde daha çok ihtiyacımız var. Böylesine katılımcılığı destekleyen, kürsüleri herkese açan, tüm sesleri var eden herkesin başında çok sevgili İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Tunç Soyer’e ve emek emek katkılarıyla aylar içerisinde örmüş olan herkese teşekkür ediyorum” dedi.
“Tarihsel ve siyasi sorumluluğumuz bunu gerektiriyor”
Yaralarımızı hep birlikte dayanışmayla saracağımızı dile getiren Böke, “Hep birlikte iyileşeceğiz, başka yolu yok. Hep birlikte ülkemizi ayağa kaldıracağız. Söz veriyoruz, biz bunu hep birlikte yapacağız. Ülkemiz 100 yıl önce yaralarını sarmaya çalışıyordu. Adeta varlık yokluk içerisindeydik. Cephede kazanmak üzere olduğumuz siyasi bağımsızlığımızı ekonomik bağımsızlıkla taçlandırmak için büyük bir gayret içerisindeydik. Bugün ne yazık ki 100 yıl sonra büyük bir yıkımla karşı karşıyayız. Depremin yarattığı fiziki ve can kaybına yol açan yıkım, ekonomik ve sosyal buhran, derinleşen ve devlette yaşanan büyük bir yıkım, hepsi birbirine geçmiş büyük bir enkaz. Hiç kuşku yok ki nasıl ki 100 yıl önce halkın iradesiyle, bilimin ışığı ve yol göstericiliğinde uçumun kenarında yıkık bir ülkeden genç bir cumhuriyet doğduysa 100 yıl sonra bugün de katılımcılıkla, bilimle, liyakatle, vizyoner liderlikle tek adam rejiminin yıkımını hep birlikte var edeceğiz. Tarihsel sorumluluğumuz da, siyasi sorumluluğumuz da bunu gerektirdiği için yine İzmir’de İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nde bir araya geldik” şeklinde konuştu.
“Başlıyoruz”
Yaşadığımız büyük felaketi unutmamamız gerektiğinin altını önemle çizen Böke, “Yeni bir düzen kuracağız. Hep birlikte ayağa kalkacağız, hep birlikte yeniden omuz omuza başaracağız. Torpille değil, yetenek ve yetkinliklerimizle var olacağız. Emeğimizle büyüyeceğiz. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında çalarak değil, çalışkanlıkla yaşayacağız. Geleceğe umutla baktığımız yeni bir dönem başlıyor. Biz başlıyoruz” diye konuştu.
“Ben bugün sadece sanatçı Karsu değilim”
Kongrenin açılış konserinde, 6 Şubat depremlerinde yaşamını yitirenler için şarkı söyleyen Karsu, performansıyla izleyenlere duygulu anlar yaşattı. Ülkece bir ayı aşkın bir süredir felaket günler yaşadıklarını dile getiren Karsu, “Normalde ben çok konuşan bir insanım ama konuşamıyorum, o yüzden 25 yıldır çok iyi bir arkadaşımı, piyanomu size getirdim. Bir aydır yaptığımız sohbetimi dinlettirmek isterim. Acılarımız çok büyük. Ben bugün sadece sanatçı Karsu değilim. Türküm, Hataylıyım, Antakyalıyım, Karsu köyündeyim. Depremde vefat eden Aliye ve Meral halamın yeğeniyim. Tuna ablamın, Aziz ağabeyimin kuzeniyim. Bugün Pelin, Hira ve Hazal’ın teyzesiyim. Davetiniz için çok teşekkür ederim” şeklinde konuştu.
Başkan Tunç Soyer’in İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’ne ilişkin konuşmasının tamamı şu şekildedir;
“100 yıl öncesinden İzmir’e miras kalan İktisat Kongresi’ni, tam 100 yıl sonra, şehrimizin kadim kültürüne yaraşır şekilde yeniden düzenlemenin büyük heyecanını ve gururunu yaşıyorum.
Hepiniz İzmir’e hoş geldiniz. Öncelikle, bize bu heyecanı yaşatan, emeği geçen, destek olan herkese ve tüm ekip arkadaşlarıma canı gönülden teşekkür ediyorum.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu tarihe ve dünyaya müjdeleyen İktisat Kongresi, büyük yangından sadece beş ay sonra Şubat 1923’te İzmir’de toplandı.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları geleceğin iktisat politikalarını Meclis iradesiyle belirlemek yerine, daha önce denenmemiş bir yol seçti. İşçiler, çiftçiler, sanayici ve tüccarların seçilmiş delegeleri bir araya gelerek kuruluş aşamasındaki Cumhuriyet’i sivil bir ruhla inşa etti. 1135 delege İzmir’de buluşarak bir gelecek hayali kurdu ve bu yol haritasını bizlere miras bıraktı. Bizler, İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’ni düzenlerken cesaretimizi şehrimizin sahip olduğu işte bu görkemli geçmişten aldık. Geleceğin inşasına başlamak için İzmir’i tercih eden Atatürk ve onun kadın erkek tüm yol arkadaşlarının hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz.
Bu kongre, kurtuluş ve kuruluş mücadelemiz için kendilerine duyduğumuz tarifsiz minnetin mütevazı bir tezahürüdür. Ve İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, sadakate yapılan bir çağrıdır. Biz bu buluşmayı ilk İktisat Kongresi’nden tam yüzyıl sonra, 15-21 Şubat tarihleri arasında düzenlemeyi arzulamış ve tüm hazırlıklarımızı tamamlamıştık. Fakat planladığımız gibi olmadı.
6 Şubat sabahı, çok büyük bir felaket yaşadık. Yetmezmiş gibi bölge dünden beri de sel felaketi ile başa çıkmaya çalışıyor. Acımız ve yasımız çok büyük. Çok iyi biliyoruz ki artık hiçbir şey o günün öncesindeki gibi olmayacak. Acılarımız asla dinmeyecek. Bizim bundan sonra asli yaşama nedenimiz, gençlerimiz, çocuklarımız, torunlarımız ve onlara güvenli bir gelecek bırakmak. Depremden hemen sonra yürekli bir maden işçisinin söylediği gibi… Bizim artık canımız yok. Bizim canımız, Türkiye. Ve bizler bugün burada, Türkiye’mize yeniden can vermek için bir araya geldik. Planlanandan bir ay sonra gerçekleşebilen kongremiz, işte bu nedenle vicdana yapılan bir çağrıdır. Diliyorum ki kırılan o fay, geçmişte yapılan büyük hatalarla gelecek arasına kalın bir çizgi çeksin. Bu deprem, bu enkaz, bu ülkede yeni kuralları, yeni kurumları ve doğasıyla uyumlu, güvenli şehirleri doğursun.
Bugün ülkemiz bir kere daha yüz yıl öncesine benzer koşullardan geçiyor. Bir enkazın, bir yıkımın ortasındayız. Bu yıkımın içinde sivil bir girişimle, sivil bir kongre düzenliyoruz. Haklı ve güçlü sivil girişimler, siyasilerin kararlarını belirler. Hatta bazen sivil inisiyatifler o kadar güçlü olur ki siyasilerin başka türlü bir irade ortaya koyması mümkün olmaz. İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, tam da böyle bir çalışma. Halkın düşüncesini, özlemlerini, kılcallardan gelen tüm önerileri birleştiriyor ve bu ülkenin misakı iktisadisini dünyaya ilan ediyoruz.
Kongremizin sekiz ay süren hazırlıklarında biçim, yani kullandığımız yöntem, en baştan beri içerik kadar önemliydi. Neydi o biçim? Toplumun kılcallarından gelerek kökleri oluşturan ne kadar kaynak varsa, o kaynakları konuşturmak, hayallerini, özlemlerini ve şikayetlerini duymak istedik. Tümüyle şeffaf ve katılımcı bir süreç yöneterek paydaşlarımızın kendi çözüm önerilerini ortaya koymalarına vesile olduk. Bunun için tam 21 buluşma düzenledik. Bu süreç mümkün olan en geniş katılımla yürütüldü. Trabzon’dan Muğla’ya, Edirne’den Van’a, Diyarbakır’a kadar Türkiye’nin her köşesine ulaşmaya çalıştık. Çünkü ancak böyle olursa bu kongrenin sonuçlarının hayatı dönüştüreceğini biliyorduk. Tüm buluşmaların sonucunda bir içerik inşası gerçekleştirildi.
Buna aynı zamanda ortak aklın ve vicdanın inşası diyebiliriz. Geleceği inşa ediyoruz diye yola çıkmıştık. Bunun için önce ortak aklı ve vicdanı, yani demokrasiyi inşa ettik. Herkesin kendini özgürce ifade ettiği bir meydan açtık. Hazırlık çalışmalarımız o yüzden böylesine uzun bir zamana yayıldı. Böylelikle kongremiz, çokluğa ve birliğe yapılan bir çağrıya dönüştü. Biliyorum ki geleceğin Türkiyesi, artık gücünü çeşitlilikten alan bu köklerin üzerinde yükselecek. Böylelikle bu topraklar yeniden canlanacak.
Bu canlanmanın şifrelerine gelince:
1. Aramızdaki farklılıkların bizi çoğalttığını, zenginleştirdiğini gördük.
2. Kadınlar olmadan yarım kaldığımızı gördük.;
3. Dünyanın kendi etrafımızda döndüğü yanılmasından kurtulup dayanışmayı büyüttüğümüzde hayatın güzelleştiğini anladık.
Kongreyi düzenleme biçimimiz, elbette içeriği de belirledi. Aradan geçen sekiz ayın sonunda kendimizi iktisadın geleneksel tanımına direnebilecek kadar donanımlı ve güçlü hissediyoruz. Modern iktisat kuramı, doğadaki kaynakların sınırlı, insan ihtiyaçlarının ise sınırsız olduğunu söyler. İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin geldiği nokta ise bunun tam tersini ortaya koydu. Biz bu kongrenin hazırlık çalışmalarında gördük ki, geleceğin dünyasında doğadaki kaynakların sonsuz, insan ihtiyaçlarının ise sınırlı olduğu anlaşılacak. Yoksa bu gezegenin bizi, insan türünü taşıma kabiliyeti yakın bir süre sonra ortadan kalkacak. Klasik iktisadın doğadaki kaynaklara kısıtlı olarak bakması öyle sanıyorum ki döngüsel düşünememesinden kaynaklanıyor. Oysa ki insan uygarlığını ekosistemin bir parçası olarak tasarlarsak, doğadan ödünç aldıklarımız, kullanıldıktan sonra yaşam döngüsü içinde bambaşka bir ihtiyacı karşılayabilir. Bu dönüşüm, tıpkı doğadaki diğer döngüler gibi sonsuza kadar sürebilir. Kaldı ki; doğanın içindeki sonsuz enerji, bilimin gelişmesiyle beraber, her gün yepyeni güç kaynaklarını ortaya çıkıyor.
Nasıl ki 100 sene önce güneş ve rüzgarın enerji üretim kapasitesi bir bilinmez idiyse, bugün de bilinmez olan birçok kaynağın keşfiyle hergün doğanın sırları biraz daha ortaya çıkıyor ve sınırları genişliyor. İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin ortak akıl ve vicdan terazisi gösterdi ki, çizgisel ve parçalı düşünen bir bilim kültüründe ısrar edersek içinde insanın da yer aldığı yeni bir uygarlığı bundan sonra inşa edemeyeceğiz. Bugün, doğayı sınırlı bir kaynak olarak gören iktisat anlayışını, doğadaki sonsuzluktan öğrenen bir başka iktisat felsefesi ve bilimle değiştirmek zorundayız. Bu, iktisadı yeniden tanımlarken atmamız gereken ilk adım. İkinci önemli adım ise kendimizle, yani insanla ilgili.
Milyarlarca canlı türünden biri olarak insanlığın ihtiyaçlarının sınırsız olduğu, türümüzün bugüne kadar içine düştüğü en büyük yanılgı. Basit gibi görünen bu yanılgı yazık ki gezegenimizi bir avuç zengin dışındaki insanlar ve diğer tüm canlılar için yaşanmaz hale getirdi. Sonucunda, yerküremizin kusursuz uyumu ve sonsuz döngüleri yok olma noktasına geldi. Kongremizin sanayici, tüccar ve esnaf bildirgesi bu durumu şöyle tarif ediyor: İnsan türünün yerküre ve atmosfer üzerinde bıraktığı ayak izi, parçası olduğumuz ekosistemin kendini yenileme eşiğini ileri derecede aşmıştır. İklim krizi de bunun sonuçlarından biridir. Doğanın ekolojik döngüleri ve insan türünün ekonomik düzeni arasındaki bu mütekabiliyet dışı koşullar, bizatihi insan da dahil tüm canlıların geleceğini tehdit etmektedir.
Dünyamızın geldiği noktada, sınırsız ihtiyaçların değil “karınca kararıncanın” iktisadına doğru cesur bir adım atmak zorundayız. İnanın bana, İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nden doğan bu öneri, teknolojiden yoksun yaşamak, yoksullaşmak, durmak veya geçmişe dönmek anlamına gelmiyor. Tersine, refahın adil dağılımı ve yoksullukla mücadelenin kapılarını aralıyor. Üzerimizdeki fazlalıklardan kurtulduğumuzda eksilmeyeceğiz. Çoğalacağız. Büyüklük ve hız üzerine oturan sınırsız hırs ve ihtiraslarımızla yüzleşebilirsek, hayatın anlamının ve derinliğinin sonsuzluğuyla buluşacağız. Bencilliğimizin yerini dayanışma, bireysel zenginliğin yerini bereket, ihtiyaç fazlası tüketimin yerini ise sanat, felsefe ve yaşamın bizatihi kendisi alacak.
Eski Uruguay Devlet Başkanı Jose Mujica’nın tarif ettiği gibi… Alıyoruz, alıyoruz, alıyoruz… Koyacak yer bulamıyoruz. Ama büyük bir hata yapıyoruz. Bunları, kazandığımız parayla aldığımızı zannediyoruz. Oysa o parayı kazanmak için harcadığımız zamanla alışveriş yapıyoruz. Yani kısacası zamanla beraber yaşamlarımızı tüketiyoruz. Zamanın parayla satın alınamayacağını unutuyor ve kendi hayatımızı ıskalıyoruz. Bu sözlerimin arı kovanına çomak sokmak olduğunu çok iyi biliyorum. Fakat insanlığın ve doğanın içinden geçtiği bu acı durum karşısında elimiz kolumuz bağlı bekleyemeyiz. İşte bu yüzden, bu kongre, tüm sokakları yeniliğe açılan bir davettir. Bu yenilik; ortak akılla şekillenen ortak bir yaşamı, yani adaleti, dayanışmayı ve refahı çoğaltacak.
Tüm bu çalışmalar sonucunda gördük ki ekoloji ve ekonomi arasında ses benzerliğinden çok daha derin bir bağ var. Yüzyıl önceki kongrede masanın etrafında ekonominin can damarı olan çiftçiler, işçiler, tüccar ve sanayiciler vardı. Bugün artık doğa da o masada bir paydaş olarak oturuyor. İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin sınırları Türkiye’yi de aşan ve iktisada dünya genelinde ilham verecek en temel özelliği işte tam da bu…
Ekoloji ve ekonomi arasında bir uyum tarif etme çabası. Ortaya konulan bu yenilik, sürdürülebilirlikle ve klasik anlamdaki çevrecilikle sınırlı olmayan bir şey. Kongremizin tüm paydaşları ekolojiyle ilgili çok daha köklü, radikal ve güçlü bir şey söyledi. Doğayla uyum yoksa, iktisat da yok. İşte bu yüzden… İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, doğamızla uyuma yapılan bir davettir. Üstelik bu uyum yalnızca ekonomik gelişme değil, can güvenliğimiz için de önemli. 6 Şubat depremi, on binlerce canımızı bizlerden ayırdı. Ve biz daha acılarımız dinmemiş, yüreğimiz sızlarken, bu büyük afetin bir de ekonomik enkazıyla yüzleştik. Depremin ülke ekonomisine faturasının 150 milyar Dolar olduğu tahmin ediliyor. Yani, geçmişte yapılan hataların bedelini gelecek nesillere ödeteceğiz. Bu hiç adil değil. Yaşadıklarımızdan ders çıkarmak ve değişmek zorundayız.
Hiçbir şey olmamış gibi, ezberlerimizdeki şehirleri yeniden kurmaya devam edemeyiz. Yine tarım alanlarına ve yine jeolojik etüdü tamamlanmamış noktalara binalar kuramayız. Üstelik biliyoruz ki geleceğin dünyası, şehirlerin dünyası olacak. Öyleyse, güvenli, afetlere dirençli ve doğayla uyumlu şehirler kurmayı başarmak zorundayız. Doğayı hızla tüketen ve karşılığında sadece çöp, karbondioksit ve kirli ayak izi üreten beton şehirler döneminin artık sonuna geldik. İnsanlığın ufku, birikimi ve sahip olduğu teknolojiler bundan çok daha iyisini yapmaya muktedir. Bugün, uygarlığımızın en büyük sınavı yeryüzündeki yaşamın bir parçası olarak nefes alıp veren ve içinde güvenle yaşanan şehirler inşa edebilmektir. İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nde işte bu değişim için bir yol açmaya gayret edeceğiz.
Yüzyıl önce Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının İktisat Kongresi için İzmir’i tercih etmeleri bir tesadüf değil. İzmir ve iktisat arasındaki köklü ilişki, şehrin kültür mirasında saklıdır. 8500 yıllık geçmişe sahip İzmir, tarih boyunca farklı uygarlıklar doğurmuş. İzmirliler birlikte yaşayabilmenin sihrini bulmuş, şifrelerini keşfetmiş, çok sesli ve çok renkli yaşam biçimlerini refaha dönüştürmüş. Asya ve Akdeniz uygarlıkları arasında bir kalp gibi atan İzmir, gücünü çokluk içinde birlikten, yani uyumdan alan bir iktisat felsefesinin geliştiği yerdir. Şehrin bu çok güçlü iktisadi ve kültürel koşulları birbirini karşılıklı olarak büyütmüş, nihayetinde ticaretten akademiye, mimariden müziğe kadar uzanan sayısız yenilikle sonuçlanmış.
İzmir’in tüm dünyaya yayılan ününü, şehirdeki sivil oluşumlar arasında kök salan ve halen yaşamaya devam eden yerel demokrasi kültürü taçlandırmış. Hiç kuşkusuz, bu gelişimin seyrinde İzmir’in bereketli doğası belirleyici olmuş. Nihayetinde, insan uygarlığına yön veren sayısız yenilik İzmir ve diğer Akdeniz kentlerinden doğarak dünyaya yayılmış. İzmir’in asırlar boyu ortaya koyduğu bu gelişme modeli, bugünün dünyasının ve Türkiye’nin iktisadi meselelerine çözüm üretmek için birçok önemli deneyim içeriyor. İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, İzmir’deki bu güçlü kültürün izlerini geleceğin inşası için bir çıpa kabul ediyor. Bu çıpanın özü, demokrasi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk de bunu görmüş ve bu nedenle İzmir’i seçmiş. Biz de bu büyük umudumuzu İzmir’de doğan ve gelişen demokrasiye borçluyuz.
Biz aslında bir yürüyüş başlattık. Sekiz aylık yürüyüşümüzde kadın erkek, genç, yetişkin ve çocuk, hep beraberdik. Türkiye’nin yedi bölgesinden gelen çiftçiler, işçiler, sanayici, tüccar ve esnaflar katıldı. Sokak emekçileri katıldı. Sanatçılar katıldı. Türkiye’den ve dünyanın birçok ülkesinden düşünür, uzman ve akademisyen bu çalışmamıza dahil oldu. İzmir, bir kere daha toplumun her kesiminin buluştuğu bir meydana dönüştü. Her bir paydaşımız bu yürüyüşe kendi enerjisini, coşkusunu ve düşüncelerini kattı. Böyle böyle büyüdük ve rengarenk bir imeceye dönüştük. Biliyoruz ki bu kongre, başlayıp bitecek bir süreç değil. İnsanların yeni hayalleri oldukça ve bizler nefes alıp verdikçe yürüyüşümüz çoğalarak devam edecek.
Bizim için İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi dil, din, ırk ayırt etmeden insana ve doğaya yapılan bir yürüyüş çağrısıdır. Bugün burada attığımız temeller üzerinde, hayallerimizin, özlemlerimizin ete kemiğe bürünmesi için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. 21 Mart akşamı alacağımız tüm kararların sonuna kadar takipçisi olacağız. Kalkıştığımız işin ciddiyetini ve bizlere yüklediği tarihi sorumluluğun çok iyi farkındayız. Bu yükü çok büyük bir onur ve mutlulukla taşıyacağımızdan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Biliyoruz ki, yeni bir Türkiye kuruluyor. Adil, özgür, müreffeh ve demokratik bir Türkiye. Yüz yıl önce atalarımızın yıllarca işgal altında kalmış, yanmış yıkılmış, yoksul bir ülkeden Cumhuriyet mucizesini yaratmaları gibi, bu enkazın altından kalkarak yine o muhteşem ülkeyi kuracağız. Bilim ve aklın rehberliğinde, vicdanla ve cesaretle… Binlerce yıllık kadim kültürlerin kökleri üzerinde boy veren pırıl pırıl filizlerimiz, gençlerimizle birlikte… Başardık, çok çalışacağız, yeniden başaracağız.”