28 Şubat, Washington’da ‘bizim çocuklar’ diye kodlanan Siyonist ihanet şebekesinin, beynelmilel millet düşmanları ile müştereken ‘bin yıllık’ temel değerlerimizi bütünüyle çökertmek amacıyla yaptıkları organize bir yıkım operasyonudur. Millî iradenin idareye dönüşerek ekonomide, yönetimde, demokraside, toplumsal barışta, gelir dağılımında iyileşmelerin başladığı bir dönemde Türkiye’nin yolu kapatılmak, yürüyüşü engellenmek istenmiştir. Ülkesi, devleti, milleti ile Türkiye’nin kendi dünyasına ve değerlerine dönmesinden kendi zemininde kendi tarihî ve hayati amaçlarına yönelmesinden rahatsız olan vesayet odakları, asker, yargı, siyaset, medya, iş çevreleri ve kimi sözde sivil toplumdaki iş birlikçileri ile bir dizi yasa dışı ve gayrimeşru uygulamayı zorbaca devreye soktular. 28 Şubat siyasi iradeyle birlikte Türkiye'nin ekonomik birikimlerine, yaşama heyecanına, inanç değerlerine, demokrasi irade ve talebine, eğitime, sağlığa, özgür basına, haber alma özgürlüğüne, aşımıza, ekmeğimize, emeğimize, geleceğimize yapılmış bir darbedir. Milletimiz sabrı, feraseti, dirayeti ile ‘bin yıl süreceği’ iddia edilen zalim kuşatmanın zincirlerini kısa zamanda kırmış, faillerinin boynuna dolamıştır. Medeniyet değerlerine, millî iradeye suikast yapmak isteyenler bin yıllık köklü irfan ve geleneğin yenilenen şuuru, asil duruşu ve sakin öfkesi karşısında 3-5 yıl içinde darmadağın olmuş, tarihin çöplüğüne süpürülmüştür. Ruhunu, vicdanını kanattıkları insanımızın lanetine müstahak olanların yarınları olamaz, olmamıştır. Nitekim darbeciler çok geçmeden yargılanmış, çetenin elebaşlarının rütbeleri sökülmüş, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almışlardır. Ancak anlaşılmaz bir çelişki olarak hâlâ 28 Şubat mağduru insanların olması millet vicdanını yaralamaktadır. Gecikmiş de olsa adaletin tecellisi için mezkûr mağduriyetlerin mutlaka giderilmesi gerekmektedir.
Zorbalığın egemen olmak istediği o zor zamanlarda aralarında sözde hak ve özgürlük mücadelesi verdiklerini söyleyen kimi sözde sendikaların darbecilere fiilî destek vermesi millet vicdanında derin yara açmıştır. Benzer tezgâhı daha sonraları ‘Ulusal Birlik Hareketi Platformu’ adıyla tertip eden sözde sendikacılık anlayışı, milletin özgür irade ve demokratik haklarını gasledenlerle doğrudan iş birliği yaparak var olmaya çalışmakla, sivil toplum örgütlenmesinin de sendikal faaliyetlerin de yüz karası olmuştur.” şeklinde sözlerini sürdürdü.
Ali Kaya, “Eğitim-Bir-Sen kurulduğundan bu yana ülke ve millet geleceğinin tehlikeye girdiği her dönemde varlık amacını baskıya, yasaklara, haksızlığa tavizsiz karşı koyarak tahkim etmiş, her türlü riski göğüsleyerek direnmiştir. 15 Temmuz’da olduğu gibi vatan ve millete bağlılığımızı sözde değil özde kanıtlamış bir teşkilat olarak bundan böyle adını bile duymaya tahammül edemediğimiz darbe girişimleri en amansız, daha kesin, daha keskin bir direnişle karşılarında önce bizi bulacaktır.
Milletimiz darbecileri fiilen yargılayıp mahkûm ederek özgürlük ve demokrasi tutkusunu hak edilerek kazanılmış gerçek değere dönüştürmüştür. Direnerek darbeleri tarihin karanlığına gömen iradenin ürettiği değerler bilgide, eğitimde, sanatta, sosyal dayanışmada, demokrasi kültüründe, millî hassasiyetlerde, özgüven arttırmada yüksek bir bilinç ve eylem kültürü ile kökleşmeli, kalıcı olmalıdır. Hayat içinde canlı etki ve sonuçları ile bu bilinci üretemezsek, darbeleri püskürten, istiklali tesis eden irade istikbali tesis edecek idareye dönüşemez.” diyerek sözlerine devam etti.
Kaya, Eğitim-Bir-Sen olarak darbelere alkış tutanları ve destek verenleri söylem ve hatırlatmalarımızla ne bizim ne milletimizin ne de tarihin unutacağını, affedeceğini belirtti.
Kaya, bundan böyle bir daha böyle meşum günlerin yaşanmaması için; daha özgür, daha aydınlık, daha müreffeh yarınlar için omuz omuza vereceklerini belirterek konuşmasını sonlandırdı.