Eski zamanların çocukluk dönemlerini hatırlıyor musunuz? Bir şey almak için günlerce, haftalarca belki aylarca beklemek zorunda kalırlardı. O bekleyiş en tatlı bekleyişlerden biriydi. Ne dilekler dilenirdi, umutla beklerlerdi. Kimileri kumbarasına sabırla attığı paraları biriktirerek istediklerine kavuşurlardı. Özellikle bayramlarda çocuklara alınan rugan ayakkabılar, kaşe paltolar ve tertemiz çoraplar başuçlarına koydukları bir mücevher gibi değerliydi. Çocuklar çocukluk dönemlerini tam anlamıyla ‘’Çocuk Gibi’’ yaşarlardı. Sosyalleşmek adına sokakta bin bir çeşit oyunlar oynanır, arkadaşlıklar arasında minik sırlar olurdu. Peki günümüzde çocukların çocukluk dönemlerine ne oldu? Çocuklar artık çocuk gibi değil ortada gezen minik yetişkinlikler gibi değiller mi? Süslü çantalar, kıyafetler, yüzlerine sürdükleri makyaj malzemeleri, ellerinde son model yetişkinlerde olmayan telefonlar ve tabletler ile minik iş insanları gibi geziyorlar. Peki nasıl oldu da çocuklar bu duruma geldi? Hemen anlatayım, içinde bulunduğumuz dönem, teknoloji, ebeveynlerin tutumu ve çocukların kendi aralarında birbirlerine marka aracılığı ile güç gösterisi yapmaları günümüzde çocukların çocukluk dönemlerini yaşamalarına fazlasıyla engel oluyor. Ebeveynler, ‘’aman benim çocuğuma kimse bir şey demesin, eksik kalmasın, ben görmedim o görsün’’ diyerek çocukların her şeye sahip olmalarına neden oluyorlar. Böylece çocuklarda DOYUMSUZLUK meydana geliyor. Bu da çocuklarda kronik mutsuzluğu beraberinde getiriyor. Çocuklar için mutluluk, maddeye ve somut nesnelere dayanıyor. Onlara pahalı, lüks şeyler alınıyorsa ailelerini seviyorlar fakat alınmıyorsa ailelerine düşman olup kendilerini değersizleştiriyorlar. Bu durum ileride yetişkin olduklarında da ne işlerinden ne romantik ilişkilerinden ne de bireysel hayatlarından tatmin olmayacaklarını gösteriyor. Böylece mutsuz yetişkinler olarak onların da mutsuz çocuklar yetiştirme olasılığı artıyor. Böylece nesiller boyu gelen kronik mutsuzluk, tatminsizlik, doyumsuzluk ve isteksizlik gibi kavramlar hayatımıza daha da sık girmeye başlıyor. Peki ne yapabiliriz? Çocuklara sorumluluk bilincini aşılamak, istedikleri şeyleri kendilerinin alması için birikim yapmayı öğretmek, her istediklerine evet dememek, sınırlar koymak, otokontrol bilincini sağlamak, mutluluğun yalnızca maddi ve madde olmadığını anlatmak, sevginin maddiyatla ilgili olmadığını irdelemek, çocukların önlerine sürekli bir şeyleri hazır koymamak, kendi becerilerinin gelişmesine olanak sağlamak, yaşlarına uygun olmayan eşyaları ve aletleri neden kullanmamaları gerektiğini anlatmak, başkalarına özenmenin doğru olmadığını söylemek ve en önemli nokta çocuklara çocuk olduklarını anlatmak gerekir. Bunu yaparken doğru bir dil ve üslup seçilmelidir. Aksi taktirde çocuklar, ebeveynlerine karşı nefret doğurabiliyorlar. Bu yüzden çocuklara bir şeyleri anlatırken karşınızdakinin çocuk olduğunu bir yetişkin gibi düşünemeyeceğini unutmayınız. Sevgili okurlar, bırakın çocuklar çocukluk dönemlerini çocuk gibi yaşasınlar. O kıyafetleri, telefonları, eşyaları zaten ileride alacaklar. Şimdi özgürce çocuk olma vakti…
Sevgilerimle; Uzman Klinik Psikolog Pırıl Bilger Özkaranfil
İnstagram: dopaminpsikolojikdanismanlik