Merhaba Sevgili Okurlar, hepinizi sevgi ve saygı ile selamlıyorum.
Tarih 30 Ekim 1918, Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’ndan mağlup olarak ayrılınca idam fermanı niteliğindeki Mondros Mütarekesi’ni imzalamıştı. Mütareke’nin özellikle 7. Maddesi İtilaf Devletlerine canının istediği yeri işgal etme hakkını veriyordu. Mütareke ile birlikte de görevini bırakan ve evine dönen Liman Von Sanders ise Yıldırım Orduları Komutanlığını Mirliva Mustafa Kemal Paşa’ya devrediyordu. Görevi devralan Mustafa Kemal Paşa ise ilk iş olarak İstanbul Hükümeti ile iletişime giriyor ve kendisinden İngilizlere mukavemet gösterilmemesini isteyen Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’ya rağmen vatan toprağının mukavemetsiz terk edilmemesi gerektiğini savunuyor, emrindeki subaylara; İskenderun’u işgal etmek isteyen İngilizlere gerekirse silahla karşı koyulması talimatını veriyordu.
Mustafa Kemal’in inadını kıramayacağını anlayan Ahmet İzzet Paşa ve İstanbul Hükümeti çareyi 7. Ordu ve Yıldırım Orduları Komutanlığını feshetmekte buluyor, 9 Kasım 1918’de İskenderun İngilizlere teslim ediliyordu. Mustafa Kemal ise Adana’dan bindiği tren ile 13 Kasım’da İstanbul’a dönmüş, kendisini karşılayan yakın dostu Doktor Rasim Ferit Bey ve yaveri Cevat Abbas ile Haydarpaşa’dan bindiği Kartal İstimbotunda “Hata ettim! İstanbul’a dönmemeliydim. Ne yapıp edip Anadolu’ya geçmenin çaresine bakmalıyım” diyordu. Yaveri Cevat Abbas’ın gözlerinin dolduğunu görünce de tarihe geçecek o meşhur söz dudaklarından dökülecekti: “Geldikleri gibi giderler!”
Artık Mustafa Kemal için tek bir seçenek vardı. Bir yandan İstanbul’da diplomatik ilişkileri devam ettirse de asıl amacı bir an önce Anadolu’ya geçmekti. 20 Aralık 1918’de İstanbul’da daha bir ayını yeni doldurmuşken, yakın dostu Ali Fuat Cebesoy ile yaptığı görüşmede Ali Fuat Bey’in başında bulunduğu 20. Kolordu Karargahı’nın Ankara’ya nakline ve Ankara’nın bir “direniş merkezi” yapılmasını karar verildi. İşte o gün, Şişli’deki o evde Ankara’nın kaderi çizilmeye başlanmıştı…
Sarışın Kurt, 19 Mayıs 1919’da, Anadolu toprağına ayağını basarken rotası belliydi. Millî Mücadele’nin fitilini Samsun’dan ateşledikten sonra sırasıyla Amasya, Sivas, Erzurum ve tekrar Sivas’tan sonra artık Ankara’ya kavuşma zamanı gelmişti Mustafa Kemal için. Takvim yaprakları 27 Aralık 1919’u gösteriyordu. O günü dönemin Ankara Vali Vekili Yahya Galip Bey şöyle anlatıyordu:
O gün Ankara'yı görmeliydiniz! Sokaklar adam almıyordu. Boşaltılan cezaevlerinden kurtulmuş yüzlerce tutsak ellerinde çeşitli silahlarla, civar köylerden gelmiş binlerce insan türlü giysileriyle, kent halkı da yedisinden yetmişine kadar, davullar, zurnalarla onu karşılamaya koşuyorlardı…
… Dikmen sırtları bir bayram yerine dönmüştü. Bir süreden beri Ankara'ya gelip yerleşmiş olan iki tabur İngiliz askeri de Mustafa Kemal'i karşılamaya gelenler arasındaydı. Gölün İzmir yolu karşısındaki yolun ağzında, tarihin akışını değiştirecek adamı bekliyorduk. O gelir gelmez, her şeyin düzeleceğine dair, içimizde güçlü bir inanç vardı…
… Hareketini resmi makamlardan başka kimseye duyurmadığı halde, böyle yüzlerce kişinin karşılamaya gelmesi, onu hayrete düşürmüştü. Çevresinde toplanan garip kıyafetli adamları göstererek:
"Bunlar kimdir?" diye sordu. Hiç çekinmeden:
"Kim olacak" dedim. "Dağdan inen eşkıya"
Mustafa Kemal hemen otomobilden atlayarak, o fevkalade nezaketiyle:
"Kim olurlarsa olsunlar, mademki buraya kadar gelmişler, kendilerine merhaba diyelim.
Böyle söyleyerek, içlerinde ne idüğü belirsiz birçok adamların da bulunduğu o kuşkulu kalabalığın içine daldı:
"Merhaba arkadaşlar..."
Yüzlerce ağızdan, gök gürültüsünü andıran bir ses çıktı:
"Merhaba Paşam"
"Niye zahmet ettiniz de buraya kadar geldiniz"
Gene hep bir ağızdan cevap verdiler:
"Seni görmeye geldik Paşam! Yurt uğruna ölmeye geldik Paşam!
Artık Ankara yeni Türk Devleti’nin merkezi olmuştu. Ot bitmez denilen yerden yeni bir devlet doğuyordu. Hem de öyle bir devlet ki ebediyen payidar kalacak, sınırlarında bir meclise ev sahipliği yapacak, tüm dünyanın gözü kulağı bu devlette olacaktı. Eşi Olmayan Devlet Adamı Mustafa Kemal’in ışığı Ankara’dan tüm yurdu aydınlatacak, Türk’ün son Başbuğ’u ebedi istirahatinde yine onun topraklarında huzur bulacaktı.
İşte böyledir Ankara’nın hikayesi ve yine işte bu yüzden de bir başkentten çok daha ötedir Ankara. O nedenle de Anayasa’nın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez olan maddelerinden birisine; üçüncü maddeye adını kazımıştır: “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı İstiklal Marşı’dır. Başkenti Ankara’dır.”
Ankara’nın başkent oluşunun 101. Yılı kutlu olsun. Başta Mustafa Kemal ve silah arkadaşları olmak üzere vatan mücadelesinin tüm kahramanlarına selam olsun.
Kaleminize sağlık.