2025 Farkındalık Yılı Olmalı
Yaşam da yapmaktan en mutlu olduğum eylemlerden biri yazmaktır. Sözlerle değil, yazı ile kelime ve cümleler ile bir şeyleri anlatabilmek, kendimi yansıtabilmek benim için en değerli iletişim kanalıdır.
Geçmişte 3 yıl Akşam Gazetesinde, 2 yılda Yenigün Gazetesinde , bana köşe yazma olanağı verilmişti. Ayrıca, görevlerim içinde olan İAOSB Haber, EBSO ve OSBDer dergilerinde de yazma şansı bulmuştum. Profesyonel iş hayatının döngüsü beni bu eylemden uzak tutmuştu. Ancak Değerli Arkadaşım Erhan Gölbey’in bana duyduğu güven ve verdiği olanak sayesinde tekrar yazmaya gayret edeceğim. Ben ekonomi, finans gibi alanlarda ciddi eğitimler ve iş yaşamımda pek çok tecrübe edinsem de, bir guru, bir üstat olduğum yanılgısına asla düşmedim. Yazarken tek amacım, günlük iş telaşı ve stresi içinde olan iş insanlarına bazı verileri, bilgileri aktararak onların farkındalığına katkı vermek ve naçizane kendi penceremden yaptığım değerlendirmeleri paylaşmaktır. Bundan böyle de günü ve geleceği değerlendirme, karar alma ve uygulama anlarında paylaşacağımız en küçük bir bilgi kırıntısının olması ve işe yaraması beni mutlu edecektir.
2024’ü uğurladık. 2025 sadece takvimlerdeki bir tarih değişimi mi olacak, yoksa dünyamız içinde yeni gelişme ve değişimlerin zamanı olarak mı tarihe geçecek, yaşayıp göreceğiz. Ancak, öncelikle kendimizin, ailemizin, işimizin, şehrimizin, ülkemizin ve dünyamızın hangi noktada olduğunu, hangi şartların 2025’i yönlendirebileceğini tespit etmek olumsuzluklardan korunma, fırsat ve güzellikleri de yakalamak için önemli bir başlangıç noktasıdır. Bu tespitin faydalı olabilmesinin en önemli kuralı ise yapılacak bu değerlendirme de objektif olabilmeyi başarabilmektir.
Dünya için 2024 çok zorlu bir yıl oldu. Küresel ölçekte, iklim değişiminin yarattığı ısı, su ve doğa olayları nedeniyle pek çok felaket yaşandı. Dünyamız fırtınaları, selleri , depremleri, yangınları ile sık,sık ona karşı yaptığımız yanlışların faturasını kesti. Hesabın artarak kesileceği haberini de verdi. Ancak insanoğlu bu mesajı aldı mı ya da ne denli ciddiye aldı , şüphelerimiz var.
Yaşanan bu doğa olaylarının , insan yaşamı için gereken kaynaklarda yarattığı sıkıntıların ortaya çıkardığı en önemli problem alanları ise göç ve mülteci hareketleri ile bölgesel sıcak çatışmalar oldu. Özellikle kuzey yarımküre ve gelişmiş ülkelere doğru hızla ve kontrolsüzce yaşanan göç hareketleri , hem göçmenlerin yaşamlarını inanılmaz zorluklarla şekillendirmekte, hem de göç alan ülkelerdeki başta ekonomi olmak üzere sosyal ve kültürel dengeleri alt üst etmektedir.
Kaynaklarını göçle gelen insanlara paylaşmak zorunda kalan halklar, yaşadıkları bu zorunlu paylaşım nedeni ile kendi gereksinimlerini karşılamakta sıkıntı yaşamakta ve bu sıkıntılarda göçmen karşıtlığından aşırı milliyetçilik çizgisine doğru ciddi bir kaymayı beraberinde getirmektedir. Bu durum güçlü ülkelerdeki lider profilini de değiştirmeye başlamış, bilimsellikten, analitik ve stratejik düşünmekten ziyade daha pragmatik ve sertlik tavrını tercih eden liderlerin sayısı artmaktadır.
Güçlü ve emperyal vizyonları olan ülkeler, küresel boyutta, kendilerini de yok oluşa sürükleyecek çatışmalardan ziyade Ukrayna, Suriye gibi bölgesel çatışma alanlarında bilek güreşine devam etmektedir. Bu tür çatışmaların diğer ülkelere yansıması ise en başta savunma harcamalarında ortaya çıkan inanılmaz artış ve müthiş bir güvensizlik ortamıdır. Ne yazık ki, mülteci sorunları ile boğuşan ve kapılarındaki savaş tehditleri nedeni ile ülkelerin sağlık, eğitim gibi temel alanlardaki odaklanmaları zafiyete uğrayan ülkelerde, ayırdıkları kaynaklar olması gerekenin uzağında kalmaktadır. Gelin görün ki, görüntüde bu sorun alanlarında çözüm aradığını söyleyen ülkeler, bu kaosların ekmeğini en çok yiyenlerdir. Dünyaya şöyle bir baktığımızsa BM, OECD, WEF , BRİCS, WTO, AB, EFTA, KEİBB, TEP, BDT gibi pek çok bölgesel ve küresel birliktelikleri görmekteyiz. Bu zeminlerin uzlaşma, anlaşma, paylaşma zeminleri olması gerekirken, var olan çıkar çatışmalarının yaşandığı birer sahne haline gelmişlerdir. Bu yapılar toplantılar ve kürsü konuşmaları ile anılır haldedir.
2025’e girerken dünyandaki sorunlar ortadadır. Kısaca dünyanın başı derttedir. Peki dünya da bu dertleri çözmek hususunda gerçek bir niyet içinde midir ? Uygulanabilir anonim bire eylem planı var mıdır ? Unutulmamalıdır ki, bu yuvarlak koca dünya da , birileri yanarken, diğerlerinin o yangının sıcağını, dumanını hissetmemesi mümkün değildir.
Dileğimiz, 2025’in bu dünyada birlikte yaşamak zorunda olduğumuz gerçeğinin anlaşılan ve kabul edilen bir yıl olmasıdır.